Bazıları için sevgili adıdır.
Bazıları önemini bilir.
Bazıları ise görmezlikten gelir.
Aslında o en büyük fetva makamıdır.
Ne sorarsanız sorun doğrusunu o bilir.
O’nu dinlemek bizlere genelde zor gelir.
O’na danışmak yerine başkalarına sorarız.
Bu bazen yakın bir arkadaş, bazen de hocadır.
Kararımızın doğru olduğunu onaylamasını bekleriz.
- Güvenmiyorum ama işimi gördüğü için oy verdim.
- Yanlışlarını biliyorum ama söylersem zararı çocuklarıma olur.
- İhtiyacım olduğu için öyle davrandım.
- O kadar para ve emek harcadık siyasetten nemalanmalıyız.
- O’nun parasını ödemedim ama neler kazandırdım neler.
- Kötülük ettim ama hayatı öğrenmesi lazımdı.
- Taciz etmeyecektim ama kıyafeti ile o bunu hak etti.
- Kanmayaymış enayi…
- Öyle davranmış olabilirim ama kötü biri değilim.
- Yaptığımız yanlış ama siyaset bunu gerektiriyor.
- Siyasetçinin sözünün sorumluluğu mu olur?
Bunlara daha birçok örnek eklenebilir.
Ramazan olduğu için misalleri kapalı tutuyorum.
Sorarız başkalarına, “Yaptım, ama haksız mıyım?” diye.
Sonra da onay bekleriz.
Faizin haram, ama bileşik faizin helal olduğunu duymak isteriz.
‘Kul hakkı haram, ama hak edenin hakkı’ yenebilir denmesini bekleriz.
Oysa bütün bunları başkalarına sormaya gerek yoktur.
Hepsinin cevabı vicdanlarımızda saklıdır.
Ama vicdanımıza sormak işimize gelmez.
Çünkü biliriz ki suçluyuz.
Amacımız suçu yok etmek değildir.
Ortak bulmaktır.
“Vicdan kötü yola düşmüş”
Gibi gereksiz sözlerle onu yok sayabiliriz.
Ama asla ve asla kandıramayız.
Bizi yönetenlerin anlık menfaatlerin değil…
Vicdanların onayladığı insanlar olmasını beklemeliyiz.
Çünkü öncelikli değerlendirme merci vicdanlardır.
Vicdanı tarafından onaylananlardan olmanız ve olmamız dileğiyle…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.