• 5 Kasım 2012, Pazartesi

Para…

Elektrik faturasının son ödeme günü, konut kredisinin gecikme bildirimi, telefonun kesilmesi gibi durumlarda hatırlarım ben parayı.
Düşünecek zamanım yoktur, normal zamanda kahrolası kağıt parçalarını. Bizim ekip genelde böyledir. Fazla dalmışızdır gazeteciliğe. Neticede ticari bir yönü de olsa işimizin, bizim daha çok kamusal yönü zamanımızı alır.

Sigortaların, KDV’lerin, maaşların vs. giderlerin son günlerinde derdine düşülür paranın. Öyle, “son model arabalar, lüks evler, yazlıklar” hayali uzak durur bizlerden.

İşte o yüzden sorun yaşarız her zaman. Paramız olsa da olmasa da sıkıntısını çekeriz. Çünkü çıkarları doğrultusunda, bir takım çakallıklarını topluma empoze etmek için bizi parayla kullanmak isteyip de beceremeyenler sorun yaratır. Parayla ıslah etmeye çalışırlar ama yemez. Ardından çok paralar harcayarak avlayıp tavladıklarını salarlar üstümüze, o da yemez. Yok etmekten tutun, alternatif oluşturmaya varana kadar her türlü yönteme baş vururlar.

Çeşitli işbirlikleri yaparlar. Kimileri kendileri gibi paradan güç alanlardır, kimileri de kamusal yetkilerinden. Sanırlar ki; kamunun olanakları, kaynakları, belgeleri, bilgileri ve faaliyetleri ile ilgili her şey onların hakkı. Gözü dönmüş olmanın fütursuzluğu ile yetki sahibi olmakla hak sahibi olma kavramlarını karıştırırlar. Bu tiplerin gazıyla hareket eden bebeler de vardır, yetki sahiplerinden. Bütün bunların hiçbir önemi yoktur.
Zaman her zaman doğrunun yanındadır. 4-5 yıl önce bir takım düşüncelerimizden ve öngörülerimizden dolayı bize düşman kesilenlerin bugün pişman kesilmeleri yeterli referanstır bizim için.

“Kaldır siteden şu haberi, gazetede de çıkmasın, dile benden ne dilersen” yaklaşımına yanıtımız, “koçum sen bizi ne sanıyorsun?” olmuştur. Arkasından aldığımız, “sana can borcum olsun” demagojisine de, “bu gazeteyi okumayacaksınız, bunlara reklam vermeyeceksiniz” propagandalarına da toktur karnımız. “Şu adamı bitirecek iki haber yapın, yazı yazın, bundan sonraki kazancıma ortaksınız” diyene güler, geçeriz.

Bir üstadın, “İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur!” sözüdür şiarımız. Diğer bir üstadın, “İnsanlar işine gelince değil de vicdanına değince iyilik yapsalardı; bugün çıkar ilişkileri değil, gerçek sevdalar yaşanırdı!” tespitine uyan tip olmamaktır uğraşımız.
Geçenlerde çok sevdiğim ve samimiyetinden hiçbir zaman en ufak bir şüphe bile duymayacağım bir dostum şuan ki kazancımın kat be kat üstünde kazandıracak bir iş teklifinde bulundu. Bir dostum da “ne var bu Çine’de niye burada boşuna kürek çekiyorsun, burayı değiştiremezsin, bırak git buradan, kariyerini ve ekonomini kurtar, sana çok güzel bir teklif var” önerisinde bulundu.

İkisine de yanıtım çok az farkla aynı oldu; “Mesleğimle gönül bağım olmasa iş teklifine hemen evet derdim” ve “Memleketin gerçek sevdalısı olmasam, önerini hemen gerçekleştirirdim”

Arif Ali Uyguç’un tespiti ve deyimi ile biz; paranın değil, beyinsel ve ruhsal doyuma ulaşmanın peşindeyiz ve çok şükür bu hazzı hemen hemen her gün, bazı günler defalarca kez yaşıyoruz.

Para durumları ne mi olacak; biz işimizi adam gibi yapalım, islim arkadan gelir, son anda da olsa geliyor çok şükür.
Parayla ya da makamla adam olduğunu, olunacağını ve adamı edileceğini sananlar mı; onları Allah ıslah etsin…

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.


Bugün için kayıtlı nöbetçi eczane bilgisi bulunamadı.