• 10 Mayıs 2011, Salı

unuttuklarımız

1908 yılında Amerikan Patent Dairesi Başkanı istifa etmiş. Nedeni artık icat edilecek bir şeyin kalmadığı.

“Bu koltuğu boş yere dolduruyorum. Aldığım maaşı hak etmediğimi düşündüğüm için istifa ediyorum” diyerek çekip gitmiş.

Düşünce yanlış ama davranış etik ve örnek alınası. Sayın Başkan bugünü görmüş olsaydı ne düşünürdü bilmiyorum.

Şu sanal âleme ve korkunç hızla gelişimine bir köşesinden şaşkınlıkla izliyorum. Günlük yaşamın içinde olması nedeniyle zorunlu olarak içindeyiz ama ben biraz da kullanmayı pek de beceremeyenlerdenim. Yani teknoloji özürlü olanlardan.

Gelişmeleri şaşkınlıkla izlerken insan sevinmiyor da değil. Birine bir ileti yapacaksınız, aklınıza gelir gelmez bunu yapıyorsunuz ve birkaç saniye sonra yanıtını alıyorsunuz. Bu kadar güzel bir keyif olabilir mi? PTT”nin hegemonyasında değilsiniz. Hatta abarttık; bilgisayarımız birkaç saniye gecikiyor diye atıp yenisini alıyoruz.

Teknoloji insanlığın daha kolay yaşaması için durmadan ilerliyor. Ama her gelen bir şeyleri götürüyor.  Neleri arkamızda bırakıp geldik değil mi?

1996 yılında “Dünden Bugüne Çine” kitabının hazırlandığı günlerde bir konuşmamda şu sözü söylemiştim:

“Eskiden amcamızın oğluna akrep soksa tüm sülale toplanırdık. Şimdi dayımız ölüyor, izine gelince baş sağlığı diliyoruz.”

Söylemiştim de birçok duyan abarttığımı söyleyip tepki göstermişti. Hala sözümün arkasındayım.

Gelişen, değişen dünya bizi de bir yerlere sürükleyip gidiyor.

Merve Arkadaşımız “Yazılarınız insanı unuttuklarına, vazgeçtiklerine, aklına gelip de ertelediği birçok şeye sürüklüyor” demiş.

Sevgili Merve; unuttuklarımız mı yoksa aklımızın bir ucunda duruyor olmasına rağmen yapamadığımız, yapmaya zamanımız olmayan şeyler mi? Vazgeçtiklerimiz mi yoksa vazgeçirildiklerimiz mi? Aklımıza gelip de ertelediklerimiz mi yoksa yapmak için atak yaptığımızda, tembellik dolu yeni alışkanlıklarımız yüzünden yapmadıklarımız mı? Bunu düşünmemiz gerekiyor.

Bir sosyolog “bir anakentte üst düzey bir gelirle yaşayıp, yüksek tansiyon, kalp, şekerden 50’sinde ölmektense, bir taşra kasabasında vasat bir gelirle 80’nine ayak dayamayı yeğlerim” diyor.

Özenti, daha fazlasına ulaşma hırsı değil mi bizi doğal olan yaşamdan alıp kirli dünyanın içine sürükleyen?

Dünyamızın iki kuşak sonraki nesli bize lanetler savuracak. Çünkü biz bu dünyayı hırsımız ve özentimiz yüzünden kimyasal atık ve naylon çöplüğüne çevirdik.

File naylon torbaya, ahşap PVC’ye, kargı sepet sert plastiğe dönüştü. “Özenti” diyeceğim, “ne alakası var” diyeceksiniz. Piknik alanında komşu masanızdakilerin malzemelerini hayıt sepetten çıkardığını görseniz aynen;

“Köyüler de gelmiş” demez misiniz?

 Dersiniz, çünkü siz iki hafta önce, üst kattaki Hatice Teyzelerde görerek bir grosmarketten dünyanın parasını vermiş, çok gözlü bir plastik piknik çantası almışsınızdır.

“Onlarda var, bizde de olsun” dur asıl olan.

Hay Allah, her şeye de burnumu sokuyorum.

Neyse; hadi bugün, vazgeçmişlerinizden, yaşayınca sizi mutlu edecek bir şey yapın.


ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.


Bugün için kayıtlı nöbetçi eczane bilgisi bulunamadı.