• 4 Mayıs 2011, Çarşamba

Huzurun adresi

 “Ne tembel kadınsın ya” diyerek seslendi mutfak kapısından. “Ben koca bir tabak meyveyi hazırladım. Bir bulaşıkları bitirip gelemedin. Kahveler de soğuyor.”
 “Tamam, öğretmenim, geldim” dedi eşi. “Soğumadan yetişirim.”

 Biraz sonra ailece oynatıcının başına toplanmış meyvelerini yerken gösterime yeni girmiş bir filmin kopyasını izliyorlardı. Oğlu oynatıcıyı durdurup mutfağa giderken kızı arkasından seslendi.
 “Şu filmi yarıda kesmesen olmaz.”

 O ara telefon çaldı. Arayan önceki okulda birlikte çalıştığı Tarık Öğretmendi. Telefonu alıp balkona çıktı.

 
“Tarık Hocam nasılsınız?”

“İyiyim kasaba çocuğu” dedi Tarık Öğretmen. “Nasıl gidiyor kasaba hayatı?”

“İyi” dedi. “Bu küçük kasabaya bu kadar kısa sürede alışacağımızı tahmin etmiyordum.”

“Ya, nesine alışacaksın o kutu kadar yerin. Nüfusu kaç oranın?”

“Yirmi bin kadar.”

“Hep aynı yüzleri görmekten bıkmıyor musunuz?”

“Hep aynı yüzleri gördüğüm için kendimi aile ortamındaymış gibi hissediyorum burada.”

“Sosyal etkinliklerden uzak yaşıyorsun bu ara.”

“Ara sıra tiyatro geliyor. Belediye gösterime yeni giren filmler getiriyor. Kocaman bir sinema salonu var. Bize yetiyor. Gelmeyenleri de evde seyrediyoruz.”

“Ben sıkılırdım” dedi Tarık Öğretmen.

“Okula yürüyerek gidiyorum” dedi. “Hanım da, çocuklar da öyle. Arabayı pikniğe falan giderken çıkarıyoruz. Hoş, piknik için de uzağa gitmemize gerek yok ya. Beş altı kilometre ötemizde yıl boyu akan bir çayımız var. On kilometre kadar ötemizde dünyanın en büyük barajlarından birinin eşsiz manzarası var. On kilometre kadar ötemizde her şeyi bulabileceğin bir yaylamız var. Dünyanın en güzel sahillerine; Marmaris’e, Bodrum’a, Kuşadası’na bir saat uzaklıktayız. Günübirlik gezilere bile alıştık.”

“Sen o köy yerine gerçekten alışmışsın anlaşılan” dedi Tarık Öğretmen.

“Evet, ailece sevdik biz burayı. 300 liraya kaloriferli bir evde oturuyoruz Tarık. Her şey ucuz ve sağlıklı burada. Hava kirliliği, trafik kirliliği yok. Suyumuz bile kaynak suyu.”

“Nasıl yani?”

“Evet, çeşmelerden kaynak suyu akıyor. Doldurup geliyoruz. Tarık Hocam mutfağa kadar gider misin? Hadi itiraz etme de git.”

Biraz sonra mutfaktaydı Tarık Öğretmen.

“Dolabın kapısını aç. Bak bakalım ne var dolapta?”

“Marul var, birkaç meyve var, maydanoz var.”

“Maydanoz ne durumda?”

“Birkaç yaprağı sararmış ama idare eder” dedi Tarık Öğretmen.

“Olay burada bitiyor Tarıkçığım” dedi. “Benim pazardan aldığım maydanoz bir hafta da dursa sararmıyor. Çünkü benimki organik, yani ilaçsız, gübresiz.”

“Ne yani, bir tutam organik maydanoz yiyeceğiz diye köy kadar yere tayinimizi mi çıkarttıralım?”

“Biber, domates de öyle; salatalık, marul da. Yaz sebzeleri gibi kış sebzeleri de organik. İlaçsız, gübresiz yetiştiriliyor. Meyvelerin bile ilaç verilmemişini bulup alıyoruz.”

“Dünyanın da parasını veriyorsun değil mi?”

“Hiç de değil. Biberi sen orada 2 liraya alıyorsun, ben burada 50 kuruşa. Pazar masrafı yirmi lirayı geçmiyor diyeceğim, güleceksin ama öyle.”

“Sinema tiyatro önünüzde. Yaylalar, barajlar dibinizde. En güzel sahiller burnunuzun ucunda. Su bedava, sebze, meyve organik ve de neredeyse bedava. Ya Hocam, özür dilerim. Sizin atama nereye çıktı? Siz cennette misiniz?”

“Hayır, Tarık Hocam biz Çine’deyiz.”

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.


Bugün için kayıtlı nöbetçi eczane bilgisi bulunamadı.