
Hazırlayan: Arif Ali Uyguç
Fotoğraflar: Sezgin Madran
Bilinmeyen Birkaç Sayfa Daha
Yaşını sorduğumuzda 1927 diyeceğine; “1957 doğumluyum” diyerek söze başlıyor Çine’nin Duayen Bankacısı Yusuf Aksakal. Gönül mü öyle istiyor, dil sürçmesi mi, her neyse Ona Allah uzun ömür versin. Karşısına geçip kendisine soru sormaya başladığımızda, dersini çok iyi çalışmış Yaşlı Bir Kurt ile karşı karşıya olduğumuzu anlamakta gecikmedik. Soracağımız her soruya hazırlıklıydı. Otoriter, söylediğinin arkasında, bildiğinin doğruluğundan emin bir kişilikle üç saate yakın konuştuk Yusuf Aksakal ile.
Aslında Yusuf Aksakal ile ilk karşılıklı oturuşumuz değildi bu. 1996 yılında ‘Dünden Bugüne Çine’ Kitabını hazırlarken de karşılıklı Çine Sohbeti yapmıştık. Sohbetimiz süresince bana sıkça; ‘O zaman da söylediğim gibi, hatırlayacaksın’ diyerek hatırlatma yapmayı ihmal etmedi.
Yusuf Aksakal bizi, diğer konuştuklarımız gibi evine kabul etti. Sezgin’le saatinde evinin kapısını çaldığımızda bizi, ilerleyen zamanda karşımıza alıp konuşacağımız, röportaj listemizde olan başka bir Çınar’la, Dünürü Mehmet Bay ile karşıladı.
Önceki röportajımızda anlattıklarını sizlerle paylaştığımız İbrahim Tokgöz’den konu açıldığında Mehmet Bay: “O her şeyi saklamış” dedi. “Bizimki yangında gitti” diyerek geçtiğimiz yıllarda yanan, cumbalı, tarihi değeri olan evini hatırlattı bize.
Eskiler; “üç göç, bir yangındır evin eşyaları için” derler. Yusuf Aksakal bankacılık yaptığı yıllarda başka bir şubeye tayin olmayıp hep Çine’de kaldığı için geçmişi iyi şekilde korunmuş olarak duruyor.
Doyurucu, bizi fazlasıyla beyinsel keyfe taşıyan bu röportajda belki bizim yaşımızda olanlar kendini bulamayacak ama her röportajda olduğu gibi bunun da sonunda gazetenin yolunu tuttuk. Yolda, çektiği fotoğraflarla çalışmama katkılarını göz ardı edemeyeceğim Sezgin Kardeşim şu sözü söylemekten kendini alamadı: “Abi bugün, Çine’nin bilinmeyen birkaç sayfası daha yazıldı.”
Röportajın bitiminden sonra, ebediyete intikallerinden önce bu değerli insanlara ulaşıp, bildiklerini, yaşadıklarını bizimle paylaşmalarını sağlamanın keyfiyle günü bitirdik.
Aksekili Aksakal Ailesi
Yusuf Aksakal’ın babası (İsmail Aksakal) Çine Askerlik şubesinde 7 yıl 8 ay askerlik yapmış. “Babam 1311 (1895) doğumlu. 1915 yılında Çine’ye gelmiş ve Askerlik Şubesi’nde yazıcı olarak çalışmış. Daha sonra çavuş olmuş. Buradan bir ara Muğla’ya, sonra da Kuşadası’na gidip gelmiş Babam. Çineli onu Sofu İsmail olarak tanıyor.”
Babası hakkında araştırma yapmış Yusuf Aksakal. Resmi kayıtlarda ne bulduysa kopyasını almış ve saklamış.
Babam askerliği devam ederken Akseki Alaçeşme Köyü’ne gitmiş. 15 gün izin almış o zaman. Alaçeşme Köyü’nden Hacı Hüseyin’in Kızı Rahime ile evlenmiş.
“1923 yılında evlenmişler” diyor Yusuf Aksakal. “Annemi alıp Çine’ye getirmiş. Sonra askerliği bitmiş ve Çine’de manifaturacılığa başlamış”
Yusuf Aksakal 1 Mart 1927 tarihinde Çine’de dünyaya gelmiş.
Ağabeyi Hüseyin Hüsnü 1925 doğumlu. 1932 doğumlu olan Mustafa Kemal Aksakal da en küçük kardeşleri. Kardeşi Çine’de yaşamış ve 2011 yılında vefat etmiş. Ağabeyini sorduğumuzda bize uzun bir hikâye anlattı Yusuf Amca:
“Ağabeyim Ankara’ya asker olarak gitti. Askerliği sırasında ciğerlerini üşüttü ve bir süre tedavi gördükten sonra Çine’ye tebdili havaya (hava değişimine) geldi. Babamla biz, onu alıp Hacı İsmailler Yaylası’na (Akçaova’nın üstünde) götürdük. Orada bir hafta kadar kaldı. Daha sonra ağırlaştı; alıp Çine’ye getirdik. 1947 yılında vefat etti.”
Okul Yılları
“İlkokulu Namık Kemal İlkokulunda 1935 yılında başladım ve 1940 yılında mezun oldum” diyor.
O da diğer konuştuklarımız gibi; Güzide Hoca Hanımdan, Namık Gedik’in kız kardeşi Nezahat Hanımdan söz ediyor.
“Bir de Deli Müdür vardı” diyor ardından.
Deli Müdür’ü biz Atatürk İlkokulunda görev yaptığını öğrenmiştik daha önce; bunu hatırlatıyoruz. “Hayır” diyor Yusuf Aksakal. “Deli Müdür Namık Kemal İlkokulunda görev yapıyordu. Adı da Fehmi Bey’di. İki tane oğlu vardı.”
Deli Müdür hangi okulun müdürü idi bilmiyorum; bu karmaşa bizim için çok da önemli değil.
İlkokuldan sonra babası Onu Aydın ortaokuluna göndermiş. “O zaman Çine’de ortaokul yoktu. Mecburen Aydın’a gittik” diyor. “Orada bir kadının evinde yatıp kalktık.”
Aile dostu olan bu kadının adını hatırlamıyor Yusuf Aksakal.
Güzelliği yakalamanın şeklinin küçük anlatılarda olduğunun her zaman bilinciyle yaparız röportajlarımızı. Amacımız, hafızada olan en küçük bilgiyi bile almaktır. Yusuf Aksakal’a, ortaokulda okuduğu dönemlerde Çineli başka kimlerin olduğunu sorduğumuzda net cevap verdi bize:
“Biz Çine’den Aydın’a 11 kişi gitmiştik” dedi. “Hatırlayabildiklerim; Faruk Köse, Şevki Bağırgan (Tellal Kaya’nın Oğlu), Terzi Mustafa Efendi’nin oğlu Cavit Yavaş.”
Düşünse hatırlayacak ama fazla yüklenmiyoruz. Bu 11 kişiden ortaokulu bitiren bir tek Yusuf Aksakal olmuş. Ortaokulu 1944 yılında bitirmiş Aksakal.
Ortaokuldan sonra İzmir Ticaret Lisesi’ne kaydını yaptırtmış. Ticaret Lisesinden 1947 yılında mezun olmuş.
“Liseden sonra İzmir Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’na kaydımı yaptırttım” diye sürdürüyor eğitim yıllarını anlatmaya. “O yıllarda İzmir’de bizim okuldan başka hukuk fakültesi ve tıp fakültesi vardı. Başka yüksekokul yoktu. Biz İsmet Sezgin’lerle birlikte mezun olduk. İsmet Sezgin de ben de banka ve muhasebe şubesinden mezun olduk. İsmet daha sonra Emlak Bankası’nda göreve başladı. Sonra siyasetin içine girdi; belediye başkanı oldu, milletvekili oldu.”
Nokta bilgilerle röportaj süresince bizi şaşırttı Yusuf Amca. “Ekonomi okulundan 1950 yılının Haziran ayında mezun oldum” diyerek anlatmasını sürdürüyor.
Askerlik
Mezun olduktan sonra 6 ay kadar Çine’de kalmış Yusuf Aksakal. 1950 yılının aralık ayında Ankara’ya yedek subay okulu eğitimine gitmiş.
“Altı ay askeri eğitimi aldıktan sonra 1 Mayıs 1951 yılında okuldan mezun olduk. Mezuniyetten sonra kura çektik. Kuraları çektikten sonra bize yedek subay elbiselerini verdiler. Benim kura Gelibolu Kozluçeşme çıktı. O zaman Ankara’da Ali Gültekin vardı; Osman (Gültekin) Efendi’nin kardeşi. Terzilik yapıyordu orada. Elbiselerimizi ona yaptırttığımız günü hatırlıyorum. O gün elbiselerimizi yaptırttıktan sonra Kızılay Meydanı’na geldik. Kızılay’da gezerken bir Doktor Albay ile karşılaştık.”
Rastlantılar bazen iç acıtır, bazen de şaşırtan düzeyde güzeldir. Karşılaştıkları Doktor Albay onlara kuranın nereye çıktığını sormuş.
“Ben Kozluçeşme’ye çıktığını söyleyince Albay gülümsedi” diyor. “Albay bana; ‘Ben, 66. Motorlu Top Alayı’nın personeliyim’ dedi. Sonra da ekledi: ‘Bizim alay şu sıralar nakli mekân oluyor. Alay İstanbul Davutpaşa’ya gidiyor. Şimdi seni okuldan çağıracaklar; elindeki sülüsü alacaklar, yeni bir sülüs verecekler’ dedi. Albay böyle söyleyince ben sevindim. Albay; ‘Yahu, evlat’ dedi. ‘Türkiye’nin her tarafı bizim toprağımız, neden seviniyorsun’ diye sordu. Ben de; ‘Albayım, İstanbul’a hiç gitmedim. Vesile olacak, İstanbul’u göreceğim’ dedim ona. Sonra bana; ‘Bu müjdemin karşılığını isterim. Davutpaşa’ya gelirken bana Aydın incirinden getireceksin’ dedi.”
O an duruyorum ve Yusuf Aksakal’a soruyorum: ‘O zamanlar Aydın zeytini, inciri kadar meşhur değil miydi’ diye. ‘Öyle ya, Albay, neden zeytin ya da zeytinyağı değil de incir istedi?’
“Hepimizin zeytinliği var. İşlettik, işletiyoruz ama Aydın’da incir her zaman zeytin ve zeytinyağının önüne geçmiştir. Yani incir daha ön planda olmuştur.”
Giderken Albay’a incir götürmüş Yusuf Amca ama vardığında Albayın tayininin başka yere çıktığını öğrenmiş. Götürdüğü inciri yemek de bölükteki üsteğmene nasip olmuş.
Siyasetçilerin Ayakları
6 aylık yedek subay eğitimi, 6 aylık askerlik sonrasında 1951 yılının 10 Eylül’ünde askerliği bitirmiş ve Çine’ye gelmiş. Geldiği gün babasının dükkânına uğramış. Dükkân o zaman, yıllarca kendisinin de toptancılık yaptığı, şu anki Sarraf Mustafa Kocamazın olduğu yerde.
“Babam, o yıllarda manifaturacılık yapıyordu. Dükkânı daha sonra kardeşim devraldı.”
İnsan yaşamının önünü açan olaylar bazen tesadüfen yaşananlardır. O gün Sofu’nun dükkânında Rahmetli Namık Gedik ile Ekrem Torunlu oturuyorlarmış.
“Ekrem Torunlu (O zaman Demokrat Parti Aydın İl Sekreteri) Namık Gedik’e benim siyasete girmemi, Aydın İl Sekreteri olmamı teklif etti. Kendisi 8 yıl bizim mahallede doktor olarak görev yapmıştı. Babam o gün hiç unutmayacağım bir söz söyledi. ‘Namık, Namık!’ dedi; ‘Ben çok Osmanlı tarihi okudum. Çok Türkiye Cumhuriyeti tarihi okudum. Siyasetin sonu yerden bir karış yukarıda bitiyor’ dedi. ‘Nice padişahlar, nice evlatlarını öldürdüler. O bakımdan oğlumu lütfen bana bırakın’ dedi. ‘Senin siyasete girmeni ben hiç tavsiye etmedim. Sen bir doktordun; mesleğinde ilerlemeliydin. Şu an sizin yanınızda oğluma vasiyet ediyorum; siyasete asla karışmasın’ dedi.”
Tariş Yılları
Namık Gedik bu konuşmadan sonra Yusuf Aksakal’a başka bir iş teklifinde bulunur.
“O günlerde Çine’ye Tariş’in şubesini açmaya gelmişler. Namık Gedik; “Çine’ye Tariş’i açmaya geldik’ dedi. Hafız Hidayet’in Hanı’nda bir oda kiralamışlar. Yıl 1951. Namık Gedik Tariş’e kurucu bir memur aradıklarını söyledi. Namık Gedik o zaman babamın iznini alarak beni oraya kurucu memur yapmayı teklif etti. Babam Gedik’in bu teklifini kabul etti.”
“Ertesi gün tayin emriyle birlikte tüm evrakları alıp geldim” diyor. “Ortaklık kayıtlarına başladık. Hafız Hidayet’in Hanındaki büro daha sonra şu anki Atatürk İlkokulunun güneyinde depolar vardı, oraya taşındı. Tariş ilk aldığı pamukları o depolarda saklamıştır.”
Tariş’te çalışmaya devam ederken Ziraat Bankası Çine Şubesi’nin ihtiyacı olan memur nedeniyle baskılar olmaya başlamış Yusuf Aksakal’a.
“Çine Ziraat Bankası’nın Acıpayamlı Hakkı Sümer adında bir müdürü vardı. Bana sürekli olarak ‘Oğlum Yusuf, sen yüksek tahsil görmüş adamsın; seni yerin burası. Tariş’i ilkokul mezunu olanlar da idare eder’ diye gelmem için baskı yapıyordu. Bana söylediklerini babama da söylemeye başlamıştı o günlerde. Babam iyi bir esnaf, sürekli bankaya girip çıkıyor ya; ona da söylüyormuş.”
Yusuf Aksakal, babasının da ısrarıyla 1951 yılının Aralık ayı sonunda Tariş görevinden ayrılmış. Yani Tariş memurluğu üç ay kadar sürmüş.
Ziraat Bankası Binası ve 42 Yangını
“5 Ocak 1952 yılında Ziraat Bankası’nda göreve başladım” diyor Yusuf Aksakal. “Çine Ziraat Bankası’nda o zaman bekçi de dâhil 5 kişi görev yapıyor. Benimle 6 kişi olduk.”
Ziraat Bankası’nın yeri ile ilgili sorumuza net yanıt veriyor Yusuf Amca.
“1942 yangını olduğunda Ziraat Bankası şimdiki olduğu yerdeydi. Mehmet Hilmi Bey o zamanlar veznedardı. Hüseyin Bey (Tan) müdürdü o zaman. İlk başlarda Hafız Hidayet Hanının yanında bir yerdeydi banka şubesi. Daha sonra Madam’ın Evi’ne gelmişler. Ben oradayken çalışmaya başladım.”
Deli Sarraf askeriye dükkânları saman deposu olarak kiralamak istediğinde kabul etmemiş.
“Sanki yangını o zaman görmüş. Şiddetle karşı çıkmış o zaman. Ortağı Nuri eniştemiz onu ikna etmiş ve kiraya vermişler askeriyeye. Yıllık 12 bin liraya kiralamışlar o zaman o depoları. Eniştem kira sözleşmesini imzalamış ama kayınpederim (Deli Sarraf) sözleşmenin altına ‘ben bu sözleşmeyi imzalamıyorum, tehlikelidir’ diye şerh koymuş. Hemen yanı handı oranın. Yatağandan, Muğla’dan, Aydın’dan gelen esnaf Çarşamba akşamları orada kalırdı. Nuri Eniştem kapıda bekler; içeriye giren hayvanların, insanların parasını alırdı. Hayvan damları, otelin altındaki kahve, otel yandı. Hayvanları kurtardılar. Ziraat Bankası’nın paraları ve evrakları kurtarıldı o zaman.”
Evlilik
Yusuf Aksakal 1954 yılında evlenmiş. Eşi Birsen Aksakal aynı zamanda Halasının da kızı.
“Eşim 1937 doğumlu idi” diyor Yusuf Aksakal. “Üç çocuğumuz oldu. Mehmet, Hakan ve Hüseyin. Altı tane de torunum var. Şimdi torunlarımdan birinin çocuğu oldu. Yani bir de torun çocuğumuz var.”
Eşi 18 Eylül 2002 yılında vefat etmiş.
“Eve geldiğimde lavaboya kan kustuğunu görüp hemen Aydın’a götürdük. Aydın’da da devam etti kan kusması. Hemen hastaneye yatırdılar. Kan ve serum takviyesi yapıldı. Gece saat 11 gibi herkes gitti; biz gelin ve torun ile üç kişi kaldık başında. Sabaha kadar başında bekledik. Sabaha karşı avucumun içindeki elleri soğumaya başladı. Torunuma ‘bak şuna yahu’ dedim. ‘Babaannenin elleri durmadan soğuyor, bir hal oluyor buna’ dedim. Hemşireyi çağırdık, hemşire ‘bu vefat etmiş’ dedi. İnanamadık ama öyleydi; kaybetmiştik. Elerimin arasında uçtu gitti. 48 yıl geçirmişiz; sen, ben demeden.”
Deli Sarraf
Röportajlarda hep sorulması gerekenleri soruyoruz ya; bazen, yeri geliyor, soru sorduğumuz insan için sorulmaması gereken sorular oluyor. Soramıyoruz ve soramadığımız için üzülüyoruz. Çünkü o soru sorulmayınca, verilmeyen cevap bizce ve Siz Okurlarımızca bilinemeyecek bilgiler oluyor. Bu kez, ağzımdan kaçırıyorum.
“Yusuf amca; Sizin Kayınpedere neden Deli Sarraf diyorlardı?”
Uzun yıllar bu lakabı duymuş olmanın rahatlığıyla belki, şaşırmadan ve tereddüt etmeden cevap verdi Yusuf Aksakal:
“Çok zeki bir insandı benim Kayınpeder Arif Ali” dedi. “Lakap Akseki’de takılmış. Kimsenin aklına gelmeyen, kimsenin cesaret edemeyeceği şeyler yapar, düşünürmüş. Aksekililer de ona ‘hadi Deli, hadi Deli’ gibi, düşüncelerine karşı çıkar, olmayacağını düşünürlermiş. Mahkemelerle uğraşmayı severdi. Açtığı mahkemelerin tamamını kazanırdı. Tarla, zeytinlik davaları olduğunda tereddüt etmeden mahkemeye başvurur, hakkını savunurdu. O kadar uç ve iddialı kararlar alırdı ki, bu davranışları ona bu lakabın takılmasına neden olmuş.”
Yeni Ziraat Bankası Binası
Ziraat Bankası’nın şu anki yerine taşınmasının öyküsü oldukça uzun. Yusuf Aksakal O yılları anlatırken hafiften gülümsüyor. “Bir sürü arbede ve olumsuzluk içinde yapıldı o bina” diyor.
Genel Müdürlük yer bulup bina yapılması talimatı verdiğinde üç arsa seçmişler. Biri o zamanki belediyenin olduğu yer, diğeri şu anki bankanın arsası, öteki yer de manavların olduğu yerdeki bina.
“Muhasebe-i Hususiye dairesinin olduğu yeri de göstermişlerdi bize. O zaman Belediye Başkanı Ali Şen. Bize ısrarla kasapların olduğu yeri, Muhasebe-i Hususiyenin olduğu yeri vermek istedi. Müdürümüz Mehmet Hilmi Bey (Sadi Güney’in Babası) idi. Bu üç yerden en merkezde olanını, şimdiki yeri seçtik ve binayı oraya yapmaya karar verdik. O yer, benim kayınpeder (Deli Sarraf’ın) ile Nuri Aker eniştenin ortak mülkiyetti o zaman. 30 bin lira karşılığı alındı orası. Toplam genişliği 536 mk’dir.”
“1955 yılında alındı arsa” diyor Bankacı Yusuf Amca anlatmasını sürdürürken.
İnşaatın başladığı yıllarda Belediye Muhasebe-i Hususiye binasına taşınıyor; yeni binanı yapımına başlanmış; eski binadan çıkılmış.
Arsanın alınmasından sonra ihale edilmiş ve binanı yapımına başlanmış. Yeterliliği olmayan bir müteahhide (Aydın’dan Şakir Aksan) verilmiş inşaat. Teknik kontrol elemanı olarak Muzaffer Özenbirkan (Çineli tel ve çivi üreticisi) görev yapıyor. Bir sürü karmaşa ve olumsuzluk yaşandıktan sonra binanı yapımı 1957 yılında bitirilmiş. Toplam maliyeti 157 bin lira. O zamanlar Aydın Ziraat Bankası Müdürü Kâşif Bey; onun yardımıyla bitirilmiş binanın inşaatı. Aslında inşaatın bitirilmesi için harcanan çabanın tamamına yakını Yusuf Aksakal’a ait. Müteahhit Şakir Aksan’ın yeterli sermayeye sahip olmaması başta Müdür Mehmet Hilmi Bey ve Yusuf Aksakal olmak üzere herkesi zora sokmuş ama çabalar boşa çıkmamış ve Çine Ziraat Bankası Çine Şubesi yeni binasına taşınmış.
“Yeni binaya taşındıktan sonra 1. sınıf Şube statüsüne geçtik; finansmanlarımız arttı” diyerek altını çiziyor Bankacı Yusuf.
Banka Kredileri
1967 yılında hayvancılık kredileri verilmeye başlanmış.
“O dönemde çok hassas davrandık” diyor Yusuf Amca. “10, 15 baş üzerine hayvan kredileri verildi. Yem kredisi verildi. Yaklaşık 1000 kişiye kredi verildi. 56 köyün tamamına kredi verildi. İpotek ve 2 kefilli verildi kredi. Önceleri 6 ay vadeliydi, sonradan vadeyi bir yıla çıkardık. Yıllık kredi dağıtımımız 8 ila 10 milyon lira dolaylarındaydı.”
Rakamların tamamı net olarak aklında Yusuf Aksakal’ın.
“250 lira hayvan başına kredi veriyorduk” diyor. “Yem parasıyla bu para 450, 500 lirayı buluyordu. Bu kredilerin faizi yıllık %6 dolaylarındaydı.
Tarım Kredi Kooperatifleri
Çine İlçesi çevresinde 7 tane tarım kredi kooperatifi olduğunu hatırlatıyor Yusuf Aksakal.
“Ben bankada çalışmaya başladığımda bu kooperatiflerin hepsi de kirada oturuyordu. Biz bunların önce arsalarını aldık. Daha sonra kooperatif binalarını, depolarını ve lojmanlarını yaptık.”
Emeklilik
1 Ağustos 1979 yılında emekli olmuş Bankacı Yusuf Aksakal.
“Emekli olduğumda 10,11 yıllık müdürdük Çine Ziraat Bankası Şubesinde” diyor. “Mehmet Hilmi Bey emekli olduktan sonra şubeye Sökeli Ahmet Turgut Postacı müdür olarak geldi. Ben o dönemde müdür muavini olarak görev yapıyordum. Ahmet Turgut Bey 4 yıl kadar görev yaptı Çine’de. O gittikten sonra 1969 yılında müdürlüğe getirildim.”
Emekli olduktan sonra Ziraat Bankası’nın karşısındaki binanı ikinci katındaki bir odayı düzenleyip büro haline getirmiş Yusuf Aksakal. Bir yıl kadar bu büroda zaman geçirdikten sonra çocuklarının önüne bir iş kurma düşüncesiyle toptancı dükkânı açmaya karar vermiş ve babasının eski dükkânının olduğu yere toptancı dükkânı açmış.
“Gıda ve temizlik maddeleri üzerine açtığımız ticarethaneyi çocuklarımla birlikte çalıştırdık. İşyeri büyük oğlumun üzerindeydi. 28 yıl bilfiil çalıştırdık dükkânı. Oğlumun emekliliği sonrasında kapattık.
“Onun emekli olmasından sonra diğer oğlumun üzerine devrettim dükkânı. O bir süre sonra toptancı dükkânını çalıştırmak istemediğini söyledi; bu söz üzerine dükkânı kapattık.”
Siyasiler
Bazı siyasi parti ilçe başkanlarıyla geçinemediğinin altını çiziyor Yusuf Aksakal.
“Kimi vatandaşlar siyasi parti başkanlarından kart getirir gelirlerdi. Ben bunlara pek itibar etmezdim. Eğer adama kredi verilecekse verirdim. Verilmeyecekse birinin imzalı kâğıdıyla kredi verilir mi? Vermezdim, vermemeye çalışırdım. Bazı zamanlarda bazılarıyla husumetimiz olmadı değil ama Çine’nin insanıyız hepimiz; uzlaşma yoluna gitmeye çalışırdım.”
Halkın bu tür olaylarda birinin arkasına sığınarak iş yapmasının doğru olmadığının altını çiziyor Kurt Bankacı.
“Köylüye ‘Sen de Çinelisin, Ben de Çineliyim’ derdim. ‘Niye bir siyasi partinin başkanına gidiyorsun ki? Bu banka hepimizin bankası. Parasını da uygunsa hep birlikte kullanacağız’ derdim. Olacaksa partiye gitmesine gerek yok. Olmayacaksa da partiye gitse ne olacak ki”
29 yıl hizmet verdiğinin altını çiziyor ve ekliyor; “Hiçbir şikâyet gelmemiş, Genel Merkezden bir soruşturma geçirmem olmamış. İşimi doğru yaptığım için düzenli çalıştık onca yıl.”
Madran Spor
Fotoğraflara bakmak için ayağa kalktığımızda bizi şaşkınlığa düşüren albümlerle karşılaşıyoruz. Kendine ve çocuklarına ait tam 10 tane albüm getirip koydu önümüze.
“Bizde herkesin albümü ayrıdır” dedi sonra. “Herkesin albümündeki fotoğraflar da ayrıdır.”
Tüm yaşantısını belgelemiş adeta Yusuf Aksakal. Kendisine ait fotoğrafların büyük çoğunluğu siyah beyaz. Bakmaya doyamadık ve dakikalarca karıştırdık. Babasının ve dedesinin fotoğraflarıyla süslü odalarında dolaştık sonra.
Yusuf Aksakal, Sadi Güneylerle Madranspor’da futbol da oynamış. Futbol hayatı, bankada göreve başlamasıyla son bulmuş. 1950 yılına ait Madranspor kadrosunun fotoğrafını çerçeveletmiş, duvarına asmış. İzmir’de okuduğu dönemlerde; Madranspor’da oynamış; maçlara gitmek için hafta sonlarından gelirmiş Çine’ye.
Bana hangi takımı tuttuğumu soruyor; Fenerbahçeliyim, dediğimde gülümsüyor.
“Aferin Arif Ali” diyor. “Ben de Fenerbahçeliyim. Çocuklarım da, torunlarım da Fenerbahçeli.”
Mehmet Bay söze karışıyor: “Bu apartmanda başka takımı tutan yok” diyor; o da Fenerbahçeli.
Bilardo Masası
Oğullarının büyümeye başladığı dönemlerde evinin altındaki geniş dükkâna bir bilardo masası almıştı Yusuf Aksakal. Bunu, o zaman neden aldığını, nasıl akıl ettiğini sorduğumda bana verdiği cevap gayet basit ve yalındı:
“Çocuklarım bilardo oynamak için sağdaki soldaki salonlara gitmesin diye almıştım o masayı. Onlar akşamüzeri okuldan geldiklerinde ellerine istekaları alır, bilardo oynarlardı. Üçü de iyi bilardo oyuncusuydular. O masa yıllarca onlara hizmet etti. Daha sonra torunlar da bilardo oynadılar o masada. Onlar da iyi bilardo oynamaya başlamışlardı.”
Masanın şu anda nerede olduğunu sorduk. Gülümsedi;
“Atıldı” dedi.
Belli ki, masanın başına olmayan bir şey gelmişti. Daha fazla üstüne gitmedik.
Son Sözler
Ziraat Bankası’nın çiftçi politikasıyla ilgili o kadar çok şey anlattı ki Yusuf Aksakal; “Kimsenin kalbini kırmadan yaşamaya çalıştım. Kimsenin kalbinin kırmamak gerekiyor. Başarılı olmak için çalışmak lazım. Bunu birinci kural olarak düşünmeli gençler. Dürüstlükten kesinlikle ayrılmamak gerekiyor. Karşı cinsle ilişkilerini ölçü ve kurallar içerisinde tutmalılar. Zaman ve akıllarını gelecek için harcayıp kullanmalılar.
(BU ÇALIŞMA ÇİNE BELEDİYESİ’NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMAKTADIR)
HAFTAYA: HÜSEYİN YILDIZ
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.