
DÜNDEN BUGÜNE ÇİNE'YE İZ BIRAKANLAR -9
HAZIRLAYAN: Arif Ali Uyguç - Emin Aydın
Çine denildiğinde akla ilk gelen isim Madran’dır. Bunun hafızalara kazınmasını sağlayan üç başlık vardır: Madran Spor, Madran Yayık Ayranı ve Topçam Madran Doğal Memba Suyu Fabrikası. Madran Yayık Ayranının ortaya çıkışı 1950 yıllarına denk düşer. Şehir içindeki lokantalarda satılmaya başlanan yayık ayranın ününün artması ile ona bir ad bulunması zorunluluğu, Madran Yayık Ayranı adını ortaya çıkarmıştır. O yıllarda Aydın – Muğla Karayolu: İtalyan Köprüsünden çarşı meydanından, Mehmet Yavaş ve Namık Gedik Caddelerinden geçer ve Evciler Köyü içerisinden Yağcılar Köyü ve Kuruköy’ü geçerek Eskiçine’deki demir köprüye ulaşırdı.
Mehmet Yavaş ve Namık Gedik Caddelerindeki yol üstü lokantalarda otobüslerin mola vermeye başlamasıyla adını duyurmaya başlayan Madran Yayık Ayranı ününü kısa zamanda Batı Anadolu’ya duyurmuştur.
Madran Spor
1996 yılında elimize bir fotoğraf geçti. Fotoğraf Çine’de Hafız Hidayet Efendi Hanı önünde çekilmişti. Fotoğrafın çekiliş tarihi 1925 idi. Fotoğrafın tarihi olmasının ötesinde bir değeri vardı: Çineli bir gurup genç ile Aydınlı bir gurup genç arasında yapılan bir futbol maçı sonrasında çekilmiş olması.
Madran Sporun resmi olarak kurulma çalışmaları 1924 yılında başlamıştır. İki yıl süren yazışmalar sonrasında Numan Eroğlu ve Nihat Tüzmen tarafından oluşturulan yönetim kurulunun kurduğu Madran Spor çok uzun yıllar Aydın’ın futbolunda söz sahibi olmuştur. 1926 yılında kurulup, resmi gazeteyle duyurulan takımın 20 yüzyıl Çine’sine damgasını vurduğunu biliyoruz.
Diğer yandan, Çine’nin köklü takımlarından biri olan Karakollar Köyünden Uyan Spor da 1952 yılında kurulan bir futbol takımı. Uyan Sporun resmiyet kazanması 1962 yılına denk düşmektedir.
Madran Sporun başarıları
1926 yılından 1957 yılına kadar Madran Sporun kayıtlara geçen başarısı var mı bilmiyoruz. 1957 yılında Aydın 2. Amatör Kümeden 1. Amatör Kümeye yükseldiğini biliyoruz.
1957 yılında Çine Stadının çevresi tel örgü ile çevriliyor. İki yıl sonra bu tel kaldırılıyor ve stadın çevresi duvarla örülüyor. O yıl Madran Spor Amatör Küme Şampiyonu oluyor. 1961 yılında yeniden Amatör Küme Şampiyonu oluyor.
1969 yılında sahanın çevresi tel örgü ile çevriliyor.
Madran Spor 1978, 1979 ve 1980 yıllarında Amatör Kümede yine şampiyon oluyor.
1982 yılında Çine Kapalı Spor Salonunun inşaatı tamamlanıyor. O yıl Madran Spor Amatör Kümede hiç yenilmeden şampiyon oluyor.
3. Lig macerası kısa sürüyor
1983 yılında Amatör Küme şampiyonu oluyor ve Profesyonelliğe adımını atıp 3. Lige çıkıyor. Üç yıllık iyi performans sonrası 1986 yılında yeniden 1. Amatör Kümeye düşüyor.
Düşüş Madran Sporun yaşamının en kötü yılları olarak anılır. Yönetim içi çekişmeler, dışarıdan alınan futbolcular ile Çineli futbolcuların arasındaki uyumsuzluklar buna gösterilen en büyük neden.
1988 yılında düşüş sürüyor ve o yıl 2. Amatör Kümeye düşüyor ama bir yıl sonra yeniden 1. Amatör Kümeye çıkma başarısı gösteriyor.
Madran Sporun bundan sonraki tarihi inişli çıkışlı. 1990 yıllarında pek de kayda değer başarı gösteremiyor ama ayakta kalmayı başarıyor denilebilir.
21. yüzyılın Madran Sporu başarıdan uzak değil ama öne çıkan bir çizgisi yok.
“Ruh yok olup gitti”
20. yüzyılın Madran Sporunu herkes “Onlarda ruh vardı” diye anlatmaya başlıyor.
“O ruh ve gurur Madran Spor’u yıllarca ön plana çıkardı ve şampiyon yaptı.”
“Bizim önümüze geçen olmadı” diyor eski futbolcu Cafer Zengin.
“Hepimizin evi, arabası, yazlıkta bir şeyleri, bankalarda paralarımız olurdu ama olmadı. Taşralı bir kimliğimiz vardı, o nedenle kimseye sırtımızı dayayamadık. Altay’a, Aydın Spor’a gidenlerimiz oldu ama geri döndük sonradan.”
Günümüz Madran Sporunun kötü yönetildiğini ve tarihi yanlışlar yapıldığını söylüyor Cafer Zengin.
“Çineli çocuklarımıza fırsat verilmiyor. Yöneticilerimizden hiç biri okullardaki beden eğitimi öğretmenlerini tanımıyor. Oysa onlarla birlikte hareket edilse, potansiyel çocuklar tespit edilip takıma kazandırılsa Madran Sporun çehresi ve tarihi değişecektir.”
“Utanır, sokağa çıkamazdık”
“Amatör ruhun en güzel örneğini sergiledi o dönemlerde Madran Sporlu futbolcular” diyor uzun yıllar sahalarda top koşturan Muammer Direk.
“Hepsi de Çineli çocuklardı; hepsi de bu kasabanın suyunu içen, ekmeğini yiyen gençlerdi. Çine’yi gururla taşımayı bildiler. Çineli olmanın keyfini çıkartmak için ellerinden ne geliyorsa yaptılar.”
“İçimizdeki o heyecanı yalnızca maç sırasında değil, bütün hafta boyunca, yıl boyunca taşırdık” diyor Muammer Abi.
“Hafta sonu maçı almışsak değmeyin keyfimize. Pazartesi sabah erkenden çarşıya çıkar dolaşırdık. Herkesten övgü, teşekkür alır, galibiyetin keyfini çıkartırdık. Yenildiğimiz haftadan sonraki pazartesi ve salı günleri çarşıya çıkmaya utanır, korkardık. Utanırdık çünkü Madran Spor gibi bir takımın yenilmesine Çineli de bizim gibi hazmedemezdi. Biri kalkıp maçla ilgili birimizin hatasını yüzümüze vuracak diye de korkardık.”
Voleybol adını duyuyoruz
Birlikte (Ari Ali Uyguç, Emin Aydın) İstanbul’a gittiğimizde Yıldız Kenter ile bir röportaj yapmıştık. Okurlarımız anımsayacaklardır; güzel bir çalışma olmuştu.
O akşam Yıldız Kenter’in oynadığı ‘Kraliçe Lear’ oyununu izledik. Sabah kahvaltıdan sonra Çine’nin en güzel Ünlüsü ile bir röportaj yaptık. O güzel Ünlü Bahar Toksoy’du. Bahar, randevuya Babası Metin Bey ile gelmişti.
Bahar’la yaptığımız röportaj sırasında Metin Beye de sorular sorduk. Çocukluğunun geçtiği Dorumlar Köyünden söz etmesini istedik. Köye olan özlemini, köy yaşantısını anlatırken kurduğu bir cümle dikkatimizi çekmişti.
“Gençlik yıllarımızda Çine’de köyler arası voleybol müsabakaları yapardık” demişti Metin Toksoy.
Biz o gün Bahar’a;
“Sizin filenin sultanlarından biri olmanızın tohumları daha babanız gençken atılmış” diyerek tebessüm etmiş ve anlatının üzerine fazla gitmemiştik.
Anlatıyı geçiştirmedik; araştırmacının öyle bir şansı ve hakkı yoktur.
Köy gezilerinde, kırsaldaki araştırma ve sohbetlerimizde hep gündeme getirmeye, birkaç cümlelik bilgi almaya çalıştık ama sonuç elde edemedik. Ta ki geçtiğimiz haftalarda Bahçearası Köyü’ne gidene kadar. Metin Toksoy’un sözünü ettiği köy voleybol takımlarının belgesi orada karşımıza çıktı.
Köy Kahvesinin duvarında bir grup gencin spor kıyafetle çekilmiş fotoğrafı duruyordu. Kahveyi çalıştıran Okan Hoşgör’ü çağırdık ve fotoğrafın kime ait olduğunu sorduk.
“Biz büyütüp astık” dedi Amcası Sabahattin Hoşgör söze karışarak.
Fotoğraf 1983 yılında, Bahçearası Köyü gençlerinin kurduğu Köy Voleybol Takımı fotoğrafıydı.
Bahçearası Köyü 1983 voleybol takımı
Fotoğrafı asılı olduğu yerden aldık ve masaya koyduk. Sabahattin Hoşgör, o günlerin heyecanıyla anlatmaya başladı.
“Bu takım rüya bir takımdı” dedi iç geçirerek.
“Kimleri dize getirmiştik bu takımla. Bakın, ayaktakiler: Bahçearası Kooperatif Müdürü Davut Arabacı, Kamil Çelik, Rifat Kurt, Kerim Tosun, Sabahattin Hoşgör, Selim Ünal, Fevzi Söyleyici. Oturanlar, yine soldan sağa: Nurol Gökduman, Öğretmen Hüseyin Turan, M. Ali Cansızca, Hüsamettin Barut ve Mehmet Ünsal.”
Eli Bastonlu voleybolcular
Masamıza yaşlısı genci toplanmıştı. Sabahattin Hoşgör’ün sözünü eli bastonlu bir Amca:
“Biz öğrettik de, siz oynamaya başladınız” diyerek kesti.
Mehmet Bulut idi bu Amca; 1932 doğumlu, Ulu bir Çınardı.
“Bu köyde ben bildim bileli voleybol oynanır” dedi sonra.
“Kimler oynamadı ki? Nihat Kurt, Zeki Demir, Murat Efe, İsmail Çakmak, Kemal ve Cemal Kara, Şahadet Tosun, Cavit Aydın, Bekir Yorulmaz, Nazmi Önder, Celal Hoşgör ve Faruk Özkan’larla oynuyorduk gençliğimizde. Bu spor Size, Bizden miras kaldı Sabahattin.”
Bir Başçavuşun aşkı
Metin Toksoy’un söyledikleri aklımıza geldi.
“Diğer köylere maç yapmaya gider miydiniz Mehmet Amca” diye sorduk.
“İlk başlarda Bizim köyle yapıyorlardı, sonradan birleştik de diğer köylere gitmeye başladık” diye söze karıştı Bedirler Köyünden İsmail Çakmak.
“Bu bölgeye voleybol oyununu getiren benim. Askerde öğrendim ben bu oyunu. Bizim bir Başçavuşumuz vardı. Bursa Gemlik’de askerdim ben. Bölük boş kaldığı zamanlarda başçavuş bizi toplar maç yaptırtırdı. Ben çok iyi bir kütördüm. Şimdi ona smaçör deniliyor.”
İsmail Çakmak, askerden geldikten sonra (1954) Bedirler Köyünde birkaç arkadaşı ile voleybol oynamaya başlamış. Köyde yeteri kadar genç olmaması nedeniyle, köye en yakın yerleşim yeri olan Bahçearası Köyünden gençleri, kendi deyimiyle ayartmışlar ve maçlar yapmaya başlamışlar.
Dönerli voleybol oynayamamışlar
Mehmet Bulut’un saydığı isimlerden oluşan güzel bir takım kurmuş Bahçearası Köyü gençleri o yıllarda.
“Bahçearası ve Bedirler Köyü gençleri diyelim biz ona” diyor Mehmet Bulut.
“Bizim voleybol aşkımız sahada dönerli voleybol oynanmaya başlandığı güne kadar sürdü” diyor İsmail Çakmak.
“Ne zaman ki sahada dönerli oynanmaya başlandı, biz o zaman bıraktık voleybolu. Son maçımız sanırım Karpuzlu maçıydı. Oraya gittik; bize dönerli oynanacak denildi. Biz o güne kadar dönerli maç yapmamışız. Herkes kendi alanında kendini geliştirmiş. Bize, ‘dönerli oynayacağız’ dediler. Oraya kadar gitmişsin, oynamayıp, geri dönsen o değil. Çıktık sahaya, oynadık. Oynadık ama yenildik.”
Birçok ismi hatırlıyorlar
“Çiftlik Köyü’nden Mehmet Kara vardı, bir de Yüksel Kara. Onlar çok iyi smaçördüler” diyor Sabahattin Hoşgör.
“Karahayıt Köyünden Celal (Süzen) vardı” diyor Mehmet Amca.
“O aralar askerden yeni gelmişti. Çocuk çivi gibi çakıyordu. Kurtarmak mümkün değil. Diğer oyuncuları çok iyi değildi, onlara orada yenilmiştik.”
Karahayıt Köyü Muhtarına Celal Süzen zamanında kimlerin voleybol oynadığını sorduk ama bir sonuç elde edemedik.
“Çetin cevizdi Karahayıt” diyor Sabahattin.
“Kıran kırana bir maç oynadık onlarla. İki takım da birer set almıştı. Maç 1, 1 devam ediyordu. O ara yağmur başladı, elimizden kurtuldular” diyor gülümseyerek.
Sabahattin Hoşgör, Bahçearası Köyünün voleybol lisansı çıkartan tek ismi.
“Lisanslı oynadım bir süre” diyor.
“Çiftlik Köyünde oynuyordum o ara. Gidip gelmesi sorun oldu, buradaki işleri yapan da yok. Bırakıp geldim. Devam etsem bir yerlere gelirdim, diye düşünüyorum. Çünkü bizim dönemde bölgenin en iyi smaçörü bendim.”
Her köye gitmişler
“Nerelere maç yapmaya gittiniz” sorumuza İsmali Çakmak, Mehmet Bulut ve Sabahattin Hoşgör birlikte cevap veriyor.
“Nerelere gitmedik ki” diyorlar.
“Karpuzlu, Dorumlar, Karahayıt, Çiftlik, Gökyaka, Saraçlar, Etkirli köylerine giderdik maç yapmaya.”
“Çine Atatürk İlkokulu ile de maç yapmıştık” diyorlar.
“Aydın Kapalı Spor Salonunda Polis Gücüyle maç yaptık” diye anlatmaya başlıyor Sabahattin.
“Bir arada polisin biri yanıma geldi. ‘Şu, 4 numaranın suratına bir top vur, sana istediğin hediyeyi alacağım’ dedi ve gitti. Kendi polis arkadaşının suratına top vurmamı istiyordu benden. Bunu ayarlamak çok kolay değildir ama Allah yardım etti mi diyeyim, yoksa tesadüf mü oldu diyeyim; vurduğum bir top adamın suratında patladı. O ara salon birden karıştı. Polisler bizi dövecek. Zorla yatıştırıldı ortalık. Maça yeniden başlandı ama eski havası kalmadı maçın. O gün Onları, yanlış hatırlamıyorsam 3-2 yenilmiştik.”
Şenlik havasında deplasmanlar
1950’li yıllarda araç gereç yokken uzak köylere nasıl gittiklerini sorduğumuzda yine hep bir ağızdan cevap verdiler.
“Cümbür cemaat giderdik maçlara” dediler.
“Traktör römorklarının içine, jeeplere doluşur, giderdik. Seyircisiz gidilmezdi deplasmana. Bizimle birlikte, oynamayan arkadaşlar da gelirdi arkamızdan.”
“Maça geleceğimizi çok önceden haber verirdik. Gittiğimiz köyün muhtarı olsun, takımın ileri gelenleri olsun hazırlıklarını yaparlardı. Biz varana kadar yemekler hazırlanır, pişirilirdi. Vardığımızda kısa bir dinlenme molası verir, maça çıkardık. Maç bittikten sonra terimizi soğutmadan kurulan yer sofralarına otururduk. Gittiğimiz gibi yine şenlik havasında yemeklerimizi yer, araçlarımıza biner, geri dönerdik.”
“Bizi nasıl karşıladılarsa, Biz de Onları öyle karşılardık” diyorlar.
Yakın köylerle yaptıkları maçları gazozuna, kolasına oynarlarmış.
“Spor yapıyorduk, savaş değil”
“Gittiğimiz köylerde kavga, gürültü olduğunu hatırlamıyorum” diyor İsmali Amca.
“Biz spor yapardık. Bizimle birlikte maça gelen seyirciler de sessizce maçlarını izler, yemeklerini yerler, geri dönerlerdi. Kimseyle dalaşayım, bir laf söyleyeyim, söylenen lafa cevap vereyim demezdik. Şimdiki sporcular bir âlem, seyircisi ayrı bir âlem. Sahaya spor yapmak için mi çıkıyorlar, kavga etmek için mi belli değil. Seyirci için de geçerli aynı şey. Birçok maç alanını savaş alanına çeviriyor şimdiki gençler.”
“Topumuzu patlatsak, oturur birlikte diker, birlikte şişirirdik. Birimizin eline, ayağına bir şey olsa hepimiz toplanır, birlikte tedavi etmeye çalışırdık. Güle oynaya gider, güle oynaya karşılanırdık. Yine aynı şenlik havası içinde maçımızı yapar, ikram edilen yemekleri yer ve dönerdik.”
Etkirli Köyü
Karpuzlu Etkirli Köyü Muhtarı Hasan Aydoğdu’yu aradık ve köyün voleybol geçmişini sorduk.
“Buyurun gelin, köyde geçmişte oynayan ağabeylerimiz var, onlarla konuşun” dedi, gittik.
Köy kahvesinde Osman Özdemir (65) ile oturduk, konuyu konuştuk. O da, Bahçearası Köylülerinin anlattıklarını anlattı Bize. İlave olarak Abak ve Tekeler Köylerini de saydılar.
“Önümüze hiçbir şey konulmasa bile; el kadar bezdirme (bazlama) ile bir avuç zeytin de mi yok; karnımızı doyurur, öyle gönderirlerdi” dediler ikramlar için.
Etkirli Köyünde 1970’lere kadar voleybol oynanmış.
Muharrem Şahan, Bekir Aydın (64), Talat Ahmet Kaya (85), Dursun Akgün (vefat etmiş; hapiste öğrenmiş voleybolu), Bayram Ali Demir (75), Cemal Özdemir, Ali Keser (62), Em. Öğretmen Baki Akdoğdu (68) gibi birçok isim saydı Osman Özdemir.
“1950’lerde Hatıpkışla Köyünden bir öğretmen vardı burada; Mehmet Oral. O getirdi bizim köye voleybolu” diye bitirdi sözlerini.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.