• 30 Kasım 2012, Cuma 09:48

TARİHÇE OLARAK ÇİNE


Kent Arşivi: 43
Hazırlayan: Arif Ali Uyguç

Prototürkler’in Anadolu’ya gelmeye başlayış tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte Oğuz Türklerinin Anadolu’ya göçleri 10. yüzyılın başlarına denk düşer. O dönemlerde küçük oymak, aşiret ya da cemaat olarak gelen Türkler genellikle Hıristiyanlığı kabul ediyorlardı.
Alparslan’ın 1071’de Bizans ordusunu yenmesinden sonra kapılar açılmış ve yoğun Müslüman Türk göçleri başlamıştır. Bu göçler sonrasında Türkler eski yurtlarını işgale ve istilaya başladılar. Bu dönemde Oğuz Boyları tüm Anadolu’da olduğu gibi Karia Bölgesi’ne de yerleştiler ve egemenliklerini kurdular. Bu uzun sürmedi; Avrupalılar Türlere karşı birlik oluşturdu ve kurdukları Haçlı Orduları 1099’da 1. Kılıçarslan’ı yendi. Bu zaferden sonra Hıristiyan orduları Ege’yi yeniden istila ettiler. Selçuklu Sultanı Sultan Mesut 1177’de Haçlı Ordularını Tarsus Bölgesi’nde bozguna uğrattıktan sonra Konya Başkent oldu ama aynı yıl Kral Manuel Ege Bölgesi’ni yeniden ele geçirdi. 2. Kılıçarslan Ege Bölgesi’ni 1186’da yeniden fethetti ve Haçlı Ordularını bölgeden kovdu.
Bölgede karmaşa durmuyordu. İstanbul Haçlılar tarafından işgal edilince Anadolu’da birçok Rum Beyliği kuruldu. Bu ara doğudan gelen Moğollar Selçuklu Devletini zayıflatmaya başlamıştı. Bu dönem Sultan Keykavus dönemine (1226) kadar sürdü devlet parçalandı. Uç beylikler özgürlüklerini ilan etmeye başladılar. Menteşeoğulları’nın bölgedeki egemenlikleri bu tarihlere denk düşmektedir. Menteşe Bey’in kurduğu beylik daha sonra oğlu Mesud Bey tarafından güçlendirilmiştir. Menteşeoğulları İlyas Bey zamanında (1421, 1424?) Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır.
Menteşeoğulları’nın egemenlik alanları o dönemde güneyde Meğri (Fethiye), doğuda Tavas, kuzeyde Menderes Nehri ve batıda Ege Denizi’ne kadar kapsıyordu. Yani Çine o dönemde Menteşeoğulları’nın sınırları içerisindeydi.
Çine Köyü’nün kuruluş tarihi yaklaşık olarak uç beyliklerin özgürlüklerini ilan etmeleri döneminin (1226) hemen sonrasına denk düşmektedir. Ahmet Gazi Camii’nin yapımı olarak gösterilen 1308 tarihi bunun kanıtı olmalıdır. Köyün verimli Marsyas (Çine Çayı) kıyısında kurulmasından sonra hızlı bir gelişim gösterdiği düşünülmektedir. Köyün önemli yapıları yerleşimin yakınlarında ilk çağlarda kurulan ama tespiti ve tescili yapılamamış olan bir yerleşimden gelen taşlarla yapılmış görünmektedir. Günümüzde köylülerin Asar olarak adlandırdıkları bu yerden getirtilen blok taşlar cami ve türbenin yapımında kullanılmıştır. Bu da, köyün kurulduğu dönemlerde Asar diye anılan yerleşimde artık Romalı ya da Bizanslı Hıristiyanların yaşamadığı anlamını taşımaktadır.
Çine uzun yıllar Menteşe Sancağı Bozüyük Nahiyesi’ne bağlı bir köy olarak kayıtlarda yerini almıştır. Sınırları içerisinde kalan Karpuzlu havalisi ve Savrandere, Hallaçlar, Orhaniye tarafları da Milas İlçesi sınırları içerisindeydi.
Çine 1850’li yıllarda Menteşe Sancağı’ndan ayrılarak Aydın Sancağı’na dâhil edilmiştir. Şimdiki İlçe Merkezi olarak bulunan yerleşim yeri o dönemlerde oluşmaya başlamıştır ve adı Kıroba olarak anılmaktadır. 1880 tarihinde belediyelik olmuş ve adı Hamidabat olarak değişmiştir. Daha sonra bu ad Çine olarak değiştirilmiş ve o zamandan sonra, önceki yerleşim yerinin Çine adı Osmanlı kayıtlarında Eskiçine Köyü olarak geçmiştir.

ÇİNE ADININ KAYNAĞI

Çine Adı Öz Türkçe bir addır. Bazı yeradıbilim uzmanlarına göre Çine KUŞYEMİ anlamındadır. Diğer taraftan Türklerin Çine sözcüğünü KURT anlamında kullandıklarını yazanlar da vardır. Bazı yeradıbilim araştırmacıları Çine adının Börteçine’den gelme olduğunu kabul etmektedir. Bilindiği gibi Börteçine Ergenekon Destanı’nda adı geçen Yol Gösterici Kurttur. Bugün birçok Türkî Cumhuriyette Çine adı ile anılan yerleşim yeri olduğunu biliyoruz.
Eskiçine Köyü’nün adı ilk kurulduğu dönemde Çine idi.
Çine’nin kuruluşu Selçukluların bölgeye geldiği tarihe denk düşmektedir.
Çine 1850’li yıllarda Menteşe Sancağı’ndan ayrılarak Aydın Sancağı’na dâhil edilmiştir. O dönemlerde Konya taraflarından gelerek Kumcuk Çayı kırsalına yerleşen Konyalı Sülalelerin kurduğu Kıroba Köyü, 1877 yılında Balkanlar’dan (özellikle Çırpan, Zara ve Felipe’den) gelen göçmenlerle nüfusu artmış, büyük bir köye dönüşmüş ve 1880 yılında ilçe olmuş ve Kıroba adı dönemin padişahının adı nedeniyle Hamidabat adını almıştır. Daha sonra bu ad Çine olarak değiştirilmiştir. Adın değişmesinin nedeni; resmi yazışmalardaki karmasa olsa gerektir. Menteşe Sancağı’na bağlı iken bölgenin adı Çine ile özdeşleşmiş bulunuyordu. Aynı bölgenin merkezi ilçe olduktan sonra yazışmalarda bir karmaşa yaşanmış olacaktır. Yani adı geçen bölge Çine Bölgesi’dir ama yazışmalarda Hamidabat olarak geçmektedir. Bu karmaşanın sona erdirilmesi gerektiği için ilçe merkezinin adı Çine olarak değiştirilmiş olmalıdır. Hamidabat’ın adının Çine olarak değişmesinden sonra Çine Köyü’nün adı Eskiçine olarak değiştirilmek zorunda kalınmıştır. Çine Köyü o zamandan sonra Eskiçine olarak anılmaktadır.

AHMET GAZİ CAMİİ

Ahmet Gazi Camii Menteşe Beyliği dönemine aittir. 1308 yılında yapılmıştır.
Yapı tam kare şeklindedir. Kenar uzunlukları 19.5x19.5 metredir. Beden duvarları yan hizaya kadar spolien kesme blok taşlardan örülmüştür. Yarıdan itibaren ise tamamen moloz taşlardan yapılmıştır.
Caminin bütün cephelerinde kesme taşlar arası dikey ve yatay düzeyde konulmuş yassı tuğlalar Selçuklu toprak işçiliğinin en iyi örneklerindendir. Roma dönemine ait blok taşların kullanılmış olmasına rağmen Ahmet Gazi Camii tam bir Selçuklu eseridir.
Ahmet Gazi Camii’nin kubbe şekli ilgi çekicidir. Kubbe kiremitle kaplanmıştır. Bu kiremitlerin kaymaması için ikinci bir kademe daha oluşturulmuştur. Beden duvarlarına açılmış olan kapı ve pencerelerde genellikle Bizans menşeli spoli söveler kullanılmış, pencere söveleri üzerinde tuğladan sivri kemerli nişler alınlık şeklinde düzeltilmiştir. Blok kesme taşlar arasında kullanılmış olan derz tuğlalar tek olarak konmuş, olduğu gibi birçok yerde duruma göre ikişer, üçer tanesi yan yana konularak taşların arasındaki boşluklar doldurulmaya çalışılmıştır.
Biri kuzey diğeri doğuda bulunan yay kemerli iki kapı ile caminin asıl ibadet yerine girilir. Caminin içi ağaç işçilik olarak görkemlidir. Kubbe doğrudan doğruya beden duvarlarının üzerine oturmuş görüntüsü vermektedir.
Kıble duvarının ortasında yer alan mihrap nişinin üst kısmı mukarnaslarla süslenmiştir. Minber, devrinin ahşap oymacılığını en iyi şekilde aksettiren güzel bir örnektir. Merdiven altı, kenarları ve merdiven korkulukları ajurlu oymalar şeklinde işlenmiştir. Süslerde bitki ve bitki motiflerine rastlanır. Hutbe yeri ve kenarları dilimli kemer şeklinde kesilmiştir. Alt ve üst kenarlarında Kur-an’dan ayetler bulunmaktadır.

AHİ İBRAHİM TÜRBESİ

14. yüzyıl başlarında, Menteşe Beyliği döneminde yapıldığı tahmin edilen Ahi İbrahim Türbesi dikdörtgen planındadır. Ahmet Gazi Camii ile aynı avlu içinde, caminin güneybatısında bulunan Ahi İbrahim Türbesi cami yapı stiline benzer bir yapıda yapılmıştır. Duvarlarının alt kısımlarında camide olduğu gibi büyük blok taşlar kullanılmış, üst kısımları ise tamamen tuğla ile örülmüştür.
Kubbeli Eyvan Türbelere dâhil olan Ahi İbrahim Türbesi’nin kuzeyinde cenazeliğe inen merdivenler ve cenazeliğin kapı sövelerindeki mermer taşlar üzerindeki motifler tam manası ile Bizans menşeli bir yapıdan getirilmiş olduğunu ortaya koymaktadır.
Mimari yanı olarak ele alındığında Ahi İbrahim Türbesi’nin duvar yapıları tipik ama tam bir Selçuklu tuğla yapı örneği sergilemektedir. Türbenin iç kısmını üstte intikali Türk üçgenleri ile sağlanan bir kubbe örtmektedir. Böylece içten kubbeli, dıştan piramidal külah çatılı olan türbenin, eyvan türbeler içerisinde ayrı bir önemi vardır.
Üç basamaklı merdivenle inilen cenazelik kısmının üzerini beşik bir tonoz örtmektedir. Bu tonozun üzeri asıl kısmın zemini oluşturmaktadır. Cenazeliğin tavanının ortasında bulunan kare bir delik aynı zamanda cenazeliği havalandırmada kullanılma amacıyla oluşturulmuştur.

(BU ÇALIŞMA ÇİNE BELEDİYESİNİN KATKILARIYLA HAZIRLANMAKTADIR)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.

Bugün için kayıtlı nöbetçi eczane bilgisi bulunamadı.