• 14 Eylül 2012, Cuma 15:14

Çine’nin 70 yıllık Çerçibaşı: Özcan Tatlıbaş

KENT ARŞİVİ : 33
RÖPORTAJ: Arif Ali Uyguç
FOTOĞRAFLAR: Emin Aydın

Özcan Tatlıbaş 1935 doğumlu. Tatlıbaş Mustafa’nın oğlu; Akseki’den göçüp gelmiş Çine’ye. Annesi de Akseki’den gelip Aydın merkeze yerleşen bir ailenin kızı.
“Babam Çine’ye Kurtuluş Savaşından sonra gelmiş. Annemler Aydın’ın kurtuluşunda Aydın’da oturuyorlarmış. Onun ailesi babamlardan önce gelmiş yani. Yunan işgali sırasında annemin ailesi Aydın’dan Çine’ye gelmiş ama sonra yeniden geriye dönmüşler.“

ÇERÇİLİKTEN TUHAFİYECİLİĞE
“Çarşı camisinin karşısındaki ada, güneyde Yavaşoğlu’nun binası vardı. Diğer taraflar yol biliyorsunuz; o ada bizimdi. Babam Akseki’den gelir gelmez çerçiliğe başlamış Çine’de. Hayvanlarla köylere, çevre ilçe ve beldelerdeki pazarlara gider gelirmiş babam. Bir süre sonra durumu iyileşiyor ve pazarlara gitmekten vazgeçiyor. Dükkânda tuhafiye malzemeleri satmaya başlıyor.”
“Babam askerde sıhhiyeymiş. Döndükten sonra bazı hastalıklarla ilgili ilaçlar yapmaya başlamış ama onun üzerinde durmamış, ciddiye almamış o işi. Belki de para getirmediği içindir, bilemiyorum. Doğal otlardan ilaç yaparmış. Babam ben 5 yaşındayken vefat etmiş.”
Özcün Tatlıbaş 5 kardeş. Diğer üç kardeşi vefat etmiş;
“Söke’de yaşayan bir ablam var, bir de ben” diyor.

OKUL YILLARI VE TİCARET
İlkokula şimdiki hal binasındaki Kız Mektebi adıyla anılan okulda başlamış Özcan Tatlıbaş.
“İlk yıl orada okuduk; o sırada Atatürk İlkokulu binası yapıldı ve biz ikinci sınıftan sonra Atatürk İlkokuluna geçtik. Çine Ortaokulu, ben okulu bitirdikten bir yıl sonra açıldı. Açıldı ama gitme şansım yok. Dükkânda yalnızım; ağabeyim Hasan asker o zaman.”
“Şimdiki gibi herkes İzmir’e gidemiyor ki” diyor Tatlıbaş.
“Biz tuhafiyeciliğin toptancılığını yapıyorduk. İzmir’den alışveriş yaptığımız esnafın büyük çoğunluğu Yahudi idi. Arditi vardı mesela. Babası, babamın dostuymuş zamanında. Hırdavatçıydı o; lastiktir, yumaktır ondan alırdık. Başka yerlerden de alış veriş yapardık. Hazır gömlek falan getirirdik. İplik vb. gereçler çok satılıyordu o zamanlar. Evlerde bütün kadınlar el işi yapardı. Şimdi kimse el işi yapmıyor. İpek ve diğer iplik türleri en çok satan malzemelerdi.”

59’DA DÜKKÂN AÇIYOR
Özcan Tatlıbaş 1955 yılında askere gitmiş.
“Buradan Kütahya’ya gittim” diyor.
“Daha sonra İzmir’e geldim; havacıydım askerde.”
1957 yılında askerden gelmiş.
“Askerden geldiğimde annemle ben, ağabeyim, eniştem, hepimiz dükkâna bakıyoruz. Baktım, olmuyor. Ayrılmayı teklif ettim. Kazanırsam kendim kazanayım; kaybedersem kendim kaybedeyim, diye düşündüm.”
Bir yıl kadar birlikte çalışmışlar ve ailesini ayrılmaya ikna etmiş.
“Askerden geldikten bir yıl sonra ayırdık dükkânı. 1959 yılının 6. ayında, şu anki dükkânın olduğu yere kendi dükkânımı açtım.”
“Dükkânı ilk açtığımda Söke’deki Enişte ile İstanbul’a gittik. Dükkânın asıl malzemelerini oradan getirdik ama daha sonra eksikleri tamamlamak için İzmir’den alış veriş yaptık; İstanbul çok uzak. Bir kaç parça eşya almak için o yolu gitmek akıl karı değil. Yılda birkaç kez İstanbul’a gidiyorduk, hala da gidiyoruz. İstanbul olmazsa olmaz tuhafiye işi için. İzmir’de her şeyi tamamlayamazsınız.”
Dükkân ile birlikte ailenin mallarını da bölmüşler. Özcan Tatlıbaş’a Karakollar Köyü Dolaman Mevkiinden bir tarla düşmüş. 1964 yılında o tarlayı satıp dükkânı genişletmiş.

EVLİLİK
1964 Yılında Ali Razı Kağnıcının Kızı Şenay ile evlenmiş Özcan Tatlıbaş.
“Bizim hanım evde 4 erkek kardeşin içinde tek kız” diyor.
Görücü usulüyle evlenmişler. 1965 Yılında bir kızı, 1967 yılında bir oğlu olmuş Tatlıbaş çiftinin. İlayda adında bir de torunları var.
Resmi olarak 1990 yılında emekli olmuş.
“Emekli olduk ama çalışmaya devam ettik” diyor.
“Geçtiğimiz günlerde bir kalp rahatsızlığı geçirdim; çevremizi biraz korkuttuk. Bu bizim gerçekten emekli olma zamanımızın geldiğinin işareti oldu. Artık emekli olacağım. Dükkânı tasfiye etmeye karar verdim. Önümüzdeki günlerde kapatacağım. Sanırım yeri kiraya vereceğiz. Kime nasip olursa, ne dükkânı açılırsa artık, bilemeyiz.”

GEZİP DOLAŞACAĞIZ
“53 Yıl bilfiil çalıştım” diyor Özcan Tatlıbaş.
“1948’de açtık dükkânı. Babamın yokluğu nedeniyle uzun yıllar ağabeyim ve ben işin başında olduk. Sizin anlayacağınız çocuk denecek yaşta geçtim işin başına. Zaten kendi dükkânımda 53 yıl tek başıma çalışmışım. Ağabeyimle birlikte çalıştığımız günleri de sayarsak bir ömür dükkânda geçmiş diyebilirim.”
Gerçekten emekli olmanın sağlığı için zorunlu olduğunun bilincinde Tatlıbaş.
“İşi bırakıyorum, diye üzülmüyorum değil. Bunca yıllık çalışma bir şekilde alışkanlık yapmış bizde. İşsiz, güçsüz kalacağız bundan sonra, diyorum kendi kendime. Zamanı nasıl geçireceğim diye düşünüyorum. Beni düşündüren tek şey bu şimdilerdi.”
“Hep çalışmışız gibi anlatılıyor ama aslında hiç de öyle değil” diyor Eşi Şenay.
“Ya, elbette bu zaman diliminde kendimize zaman ayırdık; gezip dolaştık” diyor Özcan Tatlıbaş.
Gezilere çıkmaktan, ülkenin çeşitli yerlerini görmekten keyif alan bir aile Tatlıbaş Ailesi.
“Birçok yeri gezip, gördük. Bundan sonra daha çok yeri dolaşacağız herhalde” diyor gülümseyerek.

YANIMIZDA KİMLER ÇALIŞMADI Kİ
İlkokuldan sonra okula gitmemiş Özcan Tatlıbaş.
“Küçük yaşta kurulu düzenin içinde bulduk kendimizi. Bize karışan yok, görüşen yok. Kendi işimizin patronu olmuşuz küçük yaşta. Okumanın çok da gerekli olmadığını düşündük o zaman. Doğru mu yaptık bilmiyorum ama kararı öyle verdik.”
Toptan tuhafiyecilik işi yapıyor olmaları nedeniyle yanlarında çalışanlar da olmuş Tatlıbaşların.
“Bazı mevsimlerde üç, dört kişi çalıştığı olurdu yanımızda” diyor.
“Halis Kabadayı askere gidene kadar bizim yanımızda çalıştı. Faik Ağabey vardı, soyadını hatırlayamayacağım, o çalıştı bir süre. Baharatçı Mehmet, Mustafa Ödemişli, Ahmet Göğüşoğlu gibi ardını hatırladıklarım çalışanlarımız arasındaydı.”
“Benim ilkokulu bitirdiğim yıllarda Çine epeyce hareketliydi” diyor.
“Sanırım 1948 ya da 50 yıllarıydı. Biz ağabeyimle dükkânı toptancı pozisyonuna soktuğumuz zamanlarda çok çalışanımız oldu. O dönemlerde Zeki Başeskioğlu (Zeki Triko) Hidayet Yavaşoğlu’nun yanında çalışıyordu. Birkaç yıl çalıştı ve gitti Çine’den. Onunla ilk zamanlar alış veriş yaptık ama sonradan ilişkimiz kesildi.”

PAZARCILIK VE O DÖNEMİNDE ALIŞVERİŞ
“Pazarlara gidip geliyorduk başlarda” diyor.
“Özellikle Karpuzlu’ya ve Leyne’ye (Turgut) gider gelirdik. Kamyonlarla ya da otobüslerle giderdik genellikle. Jipin hayatımıza girişi daha sonradır. Yatağan’a pek gitmezdik. Bayramlarda, ara sıra gittiğimiz olurdu ama pek tercih etmezdi pazarcılar Yatağan’ı. Çok da alış veriş yapılan bir yer değildi o zamanlarda.”
Kendisinden önceki zamanlarda hayvanlarla pazarlara gidenlerin olduğunu hatırlatıyor Özcan Tatlıbaş.
“Adamlar hayvanlara yükler, bir gece önceden çıkarlarmış yola. Pazarı bitirdikten sonra gece boyu yolculuk yaparlar, geri dönerlermiş. Biz o günleri görmedik.”
Gittikleri pazarlarda genellikle dikiş makinesi, radyo, av tüfeği satışı yaparlarmış.
“Singer dışındaki markaları satardık” diyor.
“Singen’in bayisi Yavaşoğlu’ydu. Daha sonra Yusuf Şahin aldı onun bayiliğini. Biz başka markalar satardık. Biz Philips radyolarının bayisiydik.”
Satışların mevsimlik yapıldığının altını çiziyor.
“Senetle alışveriş yapardık o zaman” diyor.
“Milletin cebinde para yoktu ama mevsimi geldiğinde herkes gelir borcunu öderdi. Kimsede paramız kalmadı; şimdiki gibi tutarsız değildi ticaret. Millet borcunu bilirdi; sadıktı sizin anlayacağınız.”
Zamana ve mevsimine göre alış verişin değiştiğini söylüyor.
“Bazı haftalar bir tek radyo satmadan döndüğümüz olurdu ama bazı haftalar üç, dört tane satardık. Bunun yanında iki, üç tane tüfek satardık. ”
Askerden geldikten sonra, 1958 yılında pazarcılığı bırakmış Tatlıbaş Ailesi.

MANİFATURACILAR VE KÖYLÜNÜN PARASI
O dönemde Çine’de Manifaturacılık yapan Payzeler var, Osman Cerit var.
“Osman Cerit ilk başlarda pazarlara gider gelirmiş. Dükkânı yokmuş sizin anlayacağınız. Onun dükkânının olduğu yer bir cumartesi satılığa çıkmış, babam almış dükkânı. Ceridin Osman pazardan geldiğinde almış karşısına; ‘bu dükkânı senin için aldım’ demiş. O zamanlarda onların arasında para konuşulmuyor; birbirlerinin paralarını kullanırlarmış.”
Köylünün parasının Çineli esnafın kullandığını söylüyor Özcan Tatlıbaş.
“Köylü ürününü kaldırıp sattığında esnafa teslim ederdi parasını; köylünün parasını en iyi kullanan Duba idi.”

KENDİ PARASINA FAİZ ÖDÜYOR
Köylü ürününü sattıktan sonra parayı getirip kasabadaki esnafa teslim ediyor. O zamanlar bankalar çok da güvenceli ya da bilinen kurumlar değil. Diyelim ki köylü getirip bin lira para verdi. O para ona 6 ay sonra lazım. Parayı teslim ettikten bir ay sonra Pazar harçlığı için 100 lira para alıyor; para verdiği esnaftan. Aradan bir ya geçiyor; bir 100 lira daha alıyor. Kısacası verdiği parayı geriye isteyene kadar 300 lira para çekiyor, diyelim.
Kendi parası lazım olduğunda gelip istiyor. Parasını emanet verdiği esnaf çıkarıp bin lirasını veriyor köylüye.
“Benden 300 lira almışsın” diyor esnaf. “Ver benim paramı.”
Köylü çıkarıp o 300 lirayı veriyor.
“Şimdi, o 300 liranın 80 lira faizi var, onu da ver” diyor.
“Ben kendi paramdan almadım mı o parayı” diye sorunca, aldığı cevap mantıklı(!)
“Ben senin paranı muhafaza ettim” diyor esnaf. “Sen benim 300 lirayı kullandın.”

FAİZCİLİK YUVAYI DAĞITTI
“Duba’nın Kazım, benim tanıdığım en iyi particilerden biriydi” diyor Özcan Tatlıbaş.
“Şımarık, lafını bilmeyen bir partici değildi. Evet, CHP’liydi; partisine bağlı bir siyasetçiydi.”
“Dükkânına gelip ‘ben CHP’liyim diyenin aldığından para almazmış’ gibi, hakkında söylenen dedikodulara ben şahit olmadım. İyi bir esnaftı ve iyi bir particiydi; onu biliyorum.”
“Bir de börek fırının olduğu yerde Karasulu Hafız Ahmet vardı” diyor.
“Oğlu vardı, Abdurrahman. Soyadı Ilgın’dı onların. Ali Rıza Ilgın’ın Amcası idi o adam. O adam vardı asıl para satan.”
Karasulu Hafız Ahmet’in sonunu getiren kişinin Çine – Evciler yolunun taş döşemesini yapan müteahhit olduğunu söylüyor Özcan Tatlıbaş.
“Nasılsa ele geçirmiş Hafız Ahmet’i” diyor.
“Yüklü bir paraymış o. Verdiği parayı geri almaya çalıştı; alamadı. Müteahhit ile birlikte gitti buralardan. Yıllarca onunla birlikte müteahhitlik yaptı.”
“Onun ufak oğlu vardı; Karpuzlu’dan evliydi” diyor.
“Muhittin Yörük’ün kahvesinin yanında şarap satan bir dükkân vardı. Orada oturur, içki içerdi. Adam kahrından öldü sonra. Yuva dağıldı daha sonra kısacası.”

RESMEN PARA SATILMIYORLAR
“Adam resmen para satmıyor ama” diyor.
“Hafız Ahmet o zamanlar zeytinyağı tüccarı. Çine’de kuru parası en çok olan adam o, denilirdi. Diyelim; sen geldin, Hafız Ahmet’ten para alacaksın. Bir ton zeytinyağının pazarlığını yapıyorsun ve alıyorsun. Hafız Ahmet sana ‘Zeytinyağı lazım değilse, satacaksan; bizim oğlan alıyor’ diyor Gidiyorsun, oğluyla pazarlık yapıyorsun ve yağı satıyorsun. Hafız Ahmet’ten yağı diyelim 300 liraya aldın, oğluna 220 liraya satıyorsun; paranı da alıp gidiyorsun. Bu şekilde yapılıyor faizcilik, o zaman.”
“Şimdilerde o işi yapan bir esnaf grubu var, herkes biliyor” diyor Özcan Tatlıbaş.

DP’DEN AP’YE PARTİCİ
“Askere gitmeden önce DP Gençlik Kollarına girdik; orada bulunduk. O zamanlar Ali Dinçer vardı. Severdim ben Ali Dinçer’i. Adam her kapısına gelene çare bulmuş bir siyasetçidir. Esnaf Kefaletten olsun, bankalardan olsun; eğer sana para lazımsa bulur, getiri verirdi Ali Dinçer. Çözerdi senin sorununu. Askerden geldikten sonra siyasetten ayrıldım. Yalnız bir insandım; dükkânla uğraşmaktan siyasetle ilgilenemedim. 80 sonrasında da girmedim ama ‘arabayı gönder’ derlerdi, gönderirdik. Bizim Kayınpeder de (Ali Rıza Kağnıcı) aşırı siyasetçiydi biliyorsunuz.”
Ali Dinçer ile Ali Şen’in aralarının hiç iyi olmadığını söylüyor Özcan Tatlıbaş.
“Ali Şen tahsilliydi” diyor.
“Bildiğini okurdu, kimseyi dinlemezdi. 1950 seçimlerinden hemen sonra başladı onların çekişmesi. Yıllarca sürdü. 1969 seçimlerinde o nedenle Ali Şen bağımsız aday oldu ve kazandı.”
“Madran Spor yönetiminde de bulundum ben bir süre. Bizim zamanımızda Başkan Hüdaverdi Çakırbeyoğlu’ydu. Tariş Başkanıydı o zamanlar. Daha önce futbol oynamış, işi bilen bir adamdı. Talat Yörük falan vardık biz yönetimde.”
“Ben CHP’li değilim ama Osman Aydın’a oy verdim” diyor Özcan Tatlıbaş.
“Yaptığı işlerden, icraatından dolayı ona oy verdim. Kanalizasyon yaptı, biliyorsunuz. Bunu başardı; büyük bir iş bu. O nedenle oy verdim.”

ALİ RIZA KAĞNICI
Sohbet bu ada Ali Rıza Kağnıcıya dönüyor. Kızı Şenay Hanım, babasıyla ilgili birkaç söz söylüyor.
“Geçmişte yaptığı iyi şeylerle anılacak Çine’deki enden insanlardan biri Ali Rıza Kağnıcı” diyor Özcan Tatlıbaş.
“Değerli, büyük bir insandı o. Tariş’te başkanlık yaptığı zamanlarda sağladığı katkıları kimse yadsıyamaz. Kimse onun çevresine sahip çıktığı şekli bilemez. İyiliği yapar, susardı. Nur içinde yatsın; iyi ve büyük bir adamdı Ali Rıza Kağnıcı.”

ÇİNELİLER BİRBİRİNE GÜVENMİYOR
Çine’de mal mülk sahibi insanların fabrika, büyük işletme gibi yatırımlar yapmamasının nedenini güvensizliğe bağlıyor Özcan Tatlıbaş.
“Çineli birbirine güvenmiyor” diyor.
“Yanaşmıyorlar birbirlerine. Ortaklık olmaması, bir araya gelip büyük bir iş kurmamalarının nedeni o aslında.”
Ali Dinçer ve bir gurup Çinelinin bir yatırım çalışmasını hatırlatıyor:
“Tam bilemeyeceğim ama sanırım bir salça fabrikası projesiydi o. Ali Dinçer ve bir kaç kişi bir şirket kurdu ve katılım paylarını Ziraat Bankası Çine Şubesi’ne yatırdılar. Yatırılan para yeterli değildi elbette. Sermayeyi tamamlamak için bir yıl beklediler; o zaman zarfında yatırdıkları para bankada bloke edildi. O sermayeyi tamamlayamadılar ve paralarını geri çektiler. Kurulmadı o fabrika. Güvensizlikten başka bir şey değil bunun nedeni.”
Ege Et’in kurulmasından da söz ediyor Özcan Tatlıbaş.
“Rüçhan hakkının kullanmadıkları için ortakların ilk başta yatırdıkları paralar şimdi çerez parası oldu. Kuruluşun arkasında olmayı bilmek de gerekiyor” diyor.

TATLIBAŞ SOYADI
“Babam biz çok küçükken öldüğü için onu bilmem ben” diye başlıyor Özcan Tatlıbaş.
“Ninem Rahmetli anlatırdı. Babam çok mülayim, kendi halinde, sevimli bir insanmış. Aile büyükleri, konu komşu onu severken ‘tatlı başlım, ağır başlım’ diye severlermiş. Soyadı kanun çıktığında babam da bu adı benimsemiş ve bizim soyad Tatlıbaş olmuş.”

AYDIN’A GÖÇ SANIRIM HANIMLARIN İŞİ
Çine’de kazanıp Aydın’da yemeye başladı Çineli” diyor sonra.
“Bununu nedeni sanırım hanımlar. İlk göçenlerden biri Mustafa Merdin sanırım. Ondan sonra furya başladı. Şimdi bir sürü aile Aydın’da oturuyor.”
“Asıl önemli olan memurlar” diyor.
“Çine’de memurluk yapıp Aydın’da yaşayan bir sürü memur var. Çine’den herkes kaçıyor. Göçü durdurmanın tek çaresi iş sahası diye düşünüyorum. Gençlere iş sahası açılmalı, teşvik edilmeli gençler. Değilse göç devam edecek ve 20 yıl sonra da Çine’nin nüfusu 20 binde kalacak.”
“Çineli her yere kaçıyor” diyor Özcan Tatlıbaş.
“Çine garajdan Bodrum’a günde kaç araç kalkıyor, biliyorsunuz. Bunlar insan götürüp getiriyor. Her yere göç ediyor Çineli. Çine’de kalmıyorlar, böyle giderse kalmayacaklar.”

(BU ÇALIŞMA ÇİNE BELEDİYESİNİN KATKILARIYLA HAZIRLANMAKTADIR)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.

Bugün için kayıtlı nöbetçi eczane bilgisi bulunamadı.