• 9 Mayıs 2013, Perşembe 08:00

Kasap, Köfteci, Oda Başkanı Mehmet Zengin

Mehmet Zengin

Hazırlayan: Arif Ali Uyguç
Fotoğraf: Emre Akkurt
Fakir Aile Çocuğu 

Kasaplar Sülalesinden Kasap Hasan Hüseyin’in ve Kale Tavaslı Gülsüm’ün oğlu Mehmet Zengin.
Kasap Hasan Hüseyin’in 6 çocuğundan dördüncüsü. Kasaplık ve hayvancılık yapan bir aile olarak biliniyor. Mehmet Zengin gibi ailenin diğer erkek bireyleri de kasaplık işi yapıyor. Bir meslekleri, işleri olmasına rağmen pek de varlıklı, iyi geliri olan bir aile durumu sergilemiyorlar. Özellikle Mehmet Zengin’in çocukluk yıllarının yokluk içinde geçtiği biliniyor.

“Pazar masrafını bulamadığımız haftalar olurdu’ diye anlatırmış Mehmet Zengin.
“Yeni doğan bir sıpamız vardı. Bir hafta o sıpayı sattık, onun parasıyla Pazar masrafımızı gördük” dediğini hatırlıyor Oğlu Murat Zengin.
1 Nisan 1939 yılında Çine Soğancılar Mahallesinde doğmuş. İlkokulu Atatürk İlkokulunda okuduktan sonra, babası, o dönemde yeni açılan Çine Ortaokuluna kaydını yaptırmış. Ekonomik zorlukların olumsuz şeklini orada da görmüş.
Başından geçen ve ortaokulu bırakmak zorunda kaldığı bir olayı, Oğlu Murat’a şöyle anlatmış Mehmet Zengin:
“Bir gün öğretmen dolma kalem almamızı istemişti. Eve geldiğimde babama durumu anlattım. Babam bir süre düşündü ve; ‘Oğlum, dolma kalem kim bilir kaç para. Sen bırak bu okulu. Daha 1. sınıfta böylesi masraflar çıkıyor. Biz bu okul işinin altından kalkamayacağız. En iyisi bırak, gel dükkânda birlikte çalışalım. Bak, ağabeylerin de benimle birlikte kasaplık yapıyor; kasaplık güzel bir meslek. Sen de çalışır, karnını doyurursun’ dedi. Okulu bırakıp ağabeylerim gibi dükkânda çalışmaya başladım.”

Hayvancılık kara düzen
O zamanlar (1952) Çine’de çok kasap dükkânı yok ama Çine’nin nüfusu da çok değil. 1950 Genel Nüfus Sayımına göre Çine’nin (Karpuzlu dâhil) toplam nüfusu 36.777 ama Merkez nüfusu yalnızca 4.579.
O dönemin büyükbaş hayvan yetiştiriciliği seyrine bakılacak olursa; kara düzen denilen bir şekil gözlenir. Bölgede kasaplık büyükbaş hayvan olarak yalnızca, yöre halkının Kara Sığır dediği, bölgeye özgü bir hayvan ırkı vardır. Et ve süt verimi yüksek olmayan bu ırkın en büyük özelliği evcimek (uysal) olması. Hava şartlarından kesinlikle etkilenmemesi, hastalık gibi olumsuz öğelerle telef olmaması gibi vazgeçilmez özellikleri de var. Çine Bölgesinin yaz ve kış hava şartlarına tamamen uyumlu olan bu ırk, tohumlama, doğum gibi süreçleri kendi ırkı içerisinde sağladığı için üreticisine benzer yükler yüklemeyen özellikte.
Küçükbaş hayvan olarak da Madran ve Gökbel dağlarındaki orman köylerinin halkının beslediği karakeçi ve yine Kara Sığır gibi bölgeye özgü, iklim şartlarına dayanıklı, üretimde üreticisine yük olmayan Çine Çaparı koyun ırkı yetiştirilmekte.
Yine aynı dönemde sosyoekonomik yapı olarak Çine modern tarım ve hayvancılığa geçmemiş, diğer Anadolu Kasabaları gibi kendi yağıyla kavrulan bir kasaba konumunda. Kendi ürettiğini kendisi tüketen, fazla tarımsal üretimi olmayan bir yapısı bulunuyor.

Çine küçük bir köy görünümünde
Yerleşim yeri olarak çizmek gerekirse; Çine Merkez Hamidabat ve Şefketiye Mahallelerinden ibaretti. Soğancılar Mahallesi Kumcuk Çayı’nın kuzeyinde kalıyordu. Evciler, Evciler Mezarlığının güneydoğusundaki yamaçlarda kuruluydu. Sarıoğlu, o zamanlar, şimdiki Tariş tesislerinin hemen batısından Ayaklı Mezarlığı tarafına doğru akan Kalabak Çayı’nın batısında kalıyordu. Sarıoğlu ve Soğancılar Çine’nin Mahallesi konumundaydı ama Evciler Köyü merkezden ayrıydı.
O dönemde, köy yerleşimi gibi görünen Çine’de, her evin avlusunda süt için beslenen bir büyükbaş hayvan bulunuyordu. Et ihtiyacının büyük oranı kümes hayvanlarından karşılanıyor, kırmızı et evlere haftada ya da 2 haftada bir giriyordu ve çok da fazla tüketimi yoktu.
Kasap Hasan Hüseyin ve oğulları gibi mesleği yapan birkaç tane daha kasap bulunuyordu. Bunlar; Kasap Tahir (Kesici), Kasap Ahmet (Kesici), Kasap Mustafa (Hoş) vardı.

Kasaplığı ailece yapıyorlar
“Babam, ortaokulu bıraktıktan sonra dedemler ve amcamlarla aynı dükkânda çalışmaya başlamış” diyor Oğlu Murat Zengin.
“O dönemde hayvan dağ köylerinden ve Karpuzlu’dan alınırmış. Hep birlikte gidilirmiş ya da Babamla Dedem Karpuzlu’ya gider hayvanı alırmış. Dedem bırakır gelirmiş. Babam üç tane, beş tane, alınan ne kadarsa artık, önüne alır, yaya olarak Çine’ye getirirmiş.”
Kasaplar o dönemde köyleri dolaşıyor, birer, ikişer tane hayvan alır getiriyor, kesip, işleyip satıyor. Dam ya da besihane kültürü yok; üretimi kendiliğinden olan hayvanlar sağılıp, akşam ahırda tutulduktan sonra sabah yine dağa salınıyor, akşama kadar boş olarak arazide otluyordu. Buzağıları salınmıyor, evde tutuluyor, mısır anızı ve samanla besleniyordu. İneklerin akşam olduğunda buzağılarına ulaşmak için mutlaka eve gelmeleri gerektiğinden hava kararmadan dönüyorlardı. Sütten kesilen düveler ve danalar etrafı çevrili zeytinliklerde ya da otlaklarda muhafaza ediliyordu. Gebe olan düveler ipe alıştırılıyor, yani elde bakılmaya başlanıyordu. Doğumdan sonra diğer sütü alınan inekler gibi gündüzleri doğaya salınıyordu. Danalar otlaklarda besleniyor ve bir ya da iki yaşına (kapak attığında) geldiğinde elden çıkarılıyor ya da çift sürmeye ve arabaya (öküz arabaları) koşulmak için elde tutuluyordu.

Tepside et satılıyor
Büyükbaş hayvanın kendi doğal şekliyle yetişmesi, masrafsız olması da etin ucuz olmasına neden oluyordu. Montofon, Hollanda, Simental gibi geniyle oynanmış büyükbaş hayvan ırklarının bölgeye gelmesinden sonra dam besiciliği yaygınlaşmış ve üretimde harcama ortaya çıkmıştır. Bu harcamaların ortaya çıkması et ve süt üretimini etkilemiş, fiyatları artırmıştır.
Yukarıda çizmeye çalıştığımız ekonomik yaşam şartlarında yapılan kasaplığın çok da para getiren bir meslek olmaması doğaldı.
“O zaman mezbahada kesilen hayvanların etleri çarşıdaki kasap dükkanlarına öküz arabalarıyla getirilirmiş” diyor Murat Zengin.
“İşlenir ve dükkânın yanı sıra sokaklarda satılırmış. Babam anlatırdı; kemikli, yağsız etleri tepsilerin üzerine koyarlar, Perşembe günleri pazarda dolaştırırlarmış. Yani bir şekilde alıcının ayağına götürülürmüş etler.”

Etin makbulü yağlı ve kemikli yanı
Yağlı et o zaman kaba ve yağsız etten daha makbulmüş.
“Büyükbaş hayvanın en lezzetli yanı kemikli ve yağlı olan kısmıdır” deniliyor.
“Daha düne kadar kasaba giren alıcı etin kemikli ve yağlı tarafını ister, alırdı. Hayvanın döşü ve kaburga bölümü biraz yağlı gibidir, yağlıdır ama bu yerler en lezzetli yerleridir. Eskiden kaba et diye bir tabir, tercih yoktu. Bu son zamanlarda başladı. Yaşı 50’nin üzerinde olan herkes bilir, kasaptan alınan et kemiklidir, kemikli olurdu. Lezzetli olan şekli de odur zaten; pişen etin içinde kemik olmalı bence; kemik ete ayrı bir tat verir. Günümüzde kemiksiz ve yağsız etin tercihi hayvansal yağın kolesterol ve diğer bazı hastalıkları tetiklediği söylentilerinden sonra ortaya çıktı. Oysa hayvanın en yenilebilir ve lezzetli bölümleri döş ve kaburga bölgesidir.”

Evlilik
Mehmet Zengin’in eşi Fatma (Nadire diye anılıyor) Çaltı Köyü’nden Hacının Emin’in kızı. İstemeye gidiyorlar ama annesi kızı vermiyor. Araya Bahri Alıcıoğlu giriyor.
“Kızı verin, yoksa kaçacak” diye baskı yapıyor; aslında böyle bir şey yok.
Nişan yapıldıktan sonra 1,5 yıl bekliyorlar ve Fatma 15 yaşındayken, 1965 yılında evleniyorlar.
Düğünde kız evi akrabalarına okuntu için 18 çift ayakkabı istiyor. O ayakkabıları İncirliova’da diktirtip getiriyorlar.
“Neden buradaki arastada yaptırılmadı da İncirliova’ya gidildi bilmiyorum” diyor Oğlu Murat.
Murat Zengin evlendikten sonra, ağabeyi gibi baba evine yerleşiyor. Bir süre daha birlikte aynı evde yaşıyorlar.

Aileden ayrılış
İlk çocukları doğduğunda aileden ayrılmaya karar veriyor Murat Zengin.
“O zaman bir beşibiryerde bozdurmuş, babasına vermiş ve aile ortaklığından ayrılmış” diyor Murat.
Cebinde beş kuruş yokken kasaplık yapmaya başlıyor Mehmet Zengin. Sermaye başkasından, meslek kendisinden kasaplığa başlıyor.
“Kahraman Köy’den Necip Amca, Sarıoğlu’ndan İsmail Çavuş, İbrahim Özbay, Mitat Atıl, Soğancılar’dan Kasap Turgut gibi birçok kişiyle hayvan alıp satıyor. Aldıklarını kesip et olarak satıyorlar çoğu zaman. Birçok insanla ortaklık yapmışlar ama hepsiyle de helalleşmiş öyle ayrılmış” diyor Oğlu Murat.

Kiralarda sürünüyor
Baba evinden ayrıldıktan sonra kiraya taşınıyor Zengin çifti. Birçok evde kira oturuyor. Kendi evini yaptırıp yerleştiği tarih 1970; 14 yıla yakın zaman kirada oturuyor.
“Oturduğumuz evlerden birinin fosseptik çukuru odanın altındaydı” diye anlatıyor Fatma Zengin.
“Gece boyu sümüklü böcekler dolaşırdı. Kasapla sabahları tuz döker böcek öldürürdük.”
Bu ara dükkânını 1968 yılında açıyor Mehmet Zengin. Taksi durağındaki Belediye dükkânlarında açıyor dükkânı.
“Çıkarken o dükkânın duvarlarını öpmüştü Babam” diyor Murat Zengin.
Fatma – Mehmet Zengin çiftinin biri erkek, 4 çocukları oluyor.

Ev pazarlığı
Şu an oturdukları evin arsasını, Bahri Alıcıoğlu’ndan almış Mehmet Zengin. Kendi evini yapılması öyküsünü oğlu Murat söyle anlatıyor.
“Babam, Sami Pekgüzel, Arif Ali Tamcı ile Narin Lokantası’nda otururlarken, karşı masada oturan inşaat ustasını masaya çağırıyorlar. Pazarlık ‘kapı dayamaca’ (anahtar teslim). İnşaatçı bir fiyat söylüyor. Alnından bir ter çıkıyor Mehmet Zengin’in. O ten ayak parmaklarına kadar iniveriyor birden. O an kendi kendine; ‘Eyvah Kasap, Sen ömür boyu ev sahibi olamayacaksın’ diye söyleniyor ama o gün inşaatın pazarlığını bitiriyorlar.”
Bu ara birlikte çalıştığı insanlardan ayrılıyor ve kendi parasıyla mal alıp kesmeye başlıyor Zengin. Yaptırdığı evin bahçesine 24 halkalık bir besihane yaptırtıyor ve hayvan beslemeye de başlıyor.
Dükkânı açtıktan sonra piyasada iyi tutunuyor Mehmet Zengin. O dönemde Çine’nin en iyi lokantalarına (Köfteci Tahsin, Merkez Lokantası, Narin Lokantası, vs.) et veriyor.

Siyaset ve Oda Başkanlığı
Raşit Kalkan’ın Belediye başkanlığı döneminde siyasete giriyor Mehmet Zengin. Listeye yazıldığında görenlerden bazıları tepki gösteriyor ama en büyük tepkiyi Hüseyin Özkan gösteriyor.
“Babam için ‘parazit isim’ demiş Rahmetli” diyor Oğlu Murat.
“Babam bu yakıştırmayı Yüksel Gönezer’e söylemiş. O da ‘Sen ağzını açma, ben hallederim’ demiş. Gerçekten de halletmiş ve babam o listeden seçilmiş.”
Ali Dinçer’in Başkan olduğu dönemde Esnaf ve Sanatkârlar Kefalet Kooperatifi Yönetim Kuruluna giriyor. Bu adım atıştan geriye dönüş yaşanmıyor. Mustafa Ecer’in Başkan olduğu dönemde de yönetim kurulunda 2. Başkan olarak bulunuyor. Daha sonra Kooperatife Başkan seçiliyor ve uzun yıllar Başkanlık yapıyor.
2008 yılında her şeyden elini ayağını çeken Mehmet Zengin 25 Kasım 2010 günü vefat ediyor.

Telefonu kullanmamış
“Babam uzun yıllar Oda (Esnaf Kefalet Kredi Kooperatifi) Başkanlığı yaptı” diyor Oğlu Murat.
“Başkan seçildiği gün Odaya ait telefonu alıp dolaba kilitledi ve onu kesinlikle kullanmadı. Bir denetleme sırasında müfettiş; ‘Oda seçimlerinin yapıldığı günleri verilen yemekler dışında bir günlük bile yemek faturası geçmedi elime’ demişti Bana. ‘Başka biri olsa o telefonu kullanırdı. Yıl boyunca bir sürü de yemek faturası ekler, parasını da alırdı’ diye açıklama getirmişti.”

Zengin Soyadı
Aslında Mehmet Zengin’in Amcalarının soyadı Hoş olduğu biliniyor.
“Bizim soyadın Zengin olmasının sebebi o zamanın Nüfus Müdürü” diyor Oğlu Murat.
“Hasan Hüseyin Dedem akşamcıymış. Akşamları Çine’nin ileri gelenleriyle sofra kurar, otururmuş. Bir gün Nüfus Müdürü ‘Hasan Hüseyin; Sen gönlü zengin, eli açık birisin. Gel senin soyadını Zengin yapalım’ demiş. O da kabul etmiş. Nüfus Müdürü gerekli işlemleri yapmış ve bizim soyadı Zengin olmuş. Gerçekten de Dedem, ödünç para isteyeni geri çevirmeyen, cebinde olanı ihtiyacı olana çıkarıp veren bir adammış.”

Çarşıda ilk açılan 2. dükkân
“Çine’de sabah dükkânını ilk açan kişi Berber Mehmet (Van) Amcadır” diyor Oğlu Murat.
“Ondan sonra biz açardık. Erken kalkar ve güne olabildiğince erken başlardık. Geç kalktığımız zamanlarda Babam bize çıkışır; ‘Nasipler dağıldı, gün bitti’ derdi.”
Köfteci Tahsin’in dükkânının anahtarının kasap dükkânında durduğunu söylüyor Oğlu Murat.
“Sabah erkenden giderdik Köfteci Tahsin’in dükkânına. Akşamdan soyulup hazırlanan soğanları alır dükkâna dönerdik. Kıymayı hazırlar, tepsi üzerinde Köfteci Tahsin’e götürürdük.”

Meşhur Çine Köftesi
Çine Köftesi artık bir marka durumunda; Ülke genelinde bilmeyen, tanımayan yok gibi. Ülke çapında ünlü olmuş tat bilimcilerin yakından tanıyıp takip ettiği Çine Köftesi giderek yaygınlaşıyor. Çine, Aydın Merkez, Yatağan ve Muğla gibi yörelerde her gün yeni bir Çine Köftesi satış yeri açılıyor.
“Yaygınlaşmasında, tetiklenmesinde öncü olanlardan biri Babam” diyor Murat.
“Belediye tesislerinde Köfteci Tahsin’den sonra Gürsoylar dükkânlarını açtı. Onlar satılığa çıkardıklarında Babam ‘Bu işin ilmi bizde. Köfteci Tahsin’e sattığı kıymayı veren biziz. Gelin şu dükkânı devralalım’ dedi. Biz itiraz ettik ama dinlemedi ve dükkânı devraldı. İlk başlarda pek iş yaptığımız söylenemez ama şehirlerarası yollara levhaları koyduktan sonra adımız tanındı ve dükkânımız iyi müşteri çeker duruma geldi. Şükür, şimdi iyi durumdayız.”

Halefi Celal Özden anlatıyor:
2010 yılından bu yana Çine Esnaf ve Sanatkârlar Kredi Kooperatifinin Başkanlığını yapan Celal Özden; “Ben Başkanlığı Mehmet Zengin’den devraldım” diyor.
“O, sağlık sorunları nedeniyle istifa etti. İstifasıyla boşalan koltuğa beni seçtiler. Mehmet Zengin’in Kefalet Kooperatifi yaşantısı örnek alınacak niteliktedir. Başkanlığa geldiği gün kooperatife ait telefonu dolaba kaldırdı ve kendi telefonunun kullanmaya başladı. Dışarıda yenilen hiçbir yemeğin faturasını kooperatife getirmemiştir. Odaya kesinlikle siyaset sokmamıştır. Hoş, ondan önceki başkanlar da buna özen göstermişlerdir. Çine Kefalet Kooperatifi o yönüyle örnek bir kooperatiftir. Mehmet Zengin’in iğne ucu kadar suiistimali olmamıştır. Olsaydı, yönetim kurulu buna izin vermezdi ama olmadı.”
Kredi konusunda çok titiz davrandığını söylüyor Celal Özden.
“Ödeme zorluğu çekeceğini düşündüğü, şüphe duyduğu, ödeyemeyeceğinden emin olduğu kimseye kredi vermemiştir” diyor.
“Kardeşini bile geri çevirecek kadar kuralları olan biriydi Mehmet Zengin. Düşündüğünü açık yüreklilikle söyleyen bir insandı. İnsanın yüzüne söylerdi. Doğrusunu ya da yanlışını çekinmeden kişinin yüzüne ifade ederdi.”
Mehmet Zengin’in bilinmeyen başka bir yönünden daha söz ediyor Özden.
“Son zamanda 12 üniversite öğrencisine burs veriyordu. Her birine sanıyorum 100’er lira veriyordu. Bu yardımından kendi ailesinin bile haberi olduğunu sanmıyorum.”
Celal Özden, Başkanlık koltuğunu devraldığı Mehmet Zengin için son söz olarak şunları söylüyor: “Çok başarılı bir Başkan olarak anılacak.”


Kaynakça:
Murat Zengin; 1972 Çine, Lise mezunu, İş Adamı
Celal Özden; 1959 Çine, Lise mezunu, İş Adamı

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.

Bugün için kayıtlı nöbetçi eczane bilgisi bulunamadı.